"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hayata takılan sözler (8)

Armağan Bahtiyar
28 Ağustos 2015, Cuma
Bu tüketim çılgınlığı hayra alâmet değil. Almasak da olur şeylerden uzaklaşmaya bakalım. Yedek eşyalarımızı ayırsak israfın boyutlarını göreceğiz. Dünya, mal biriktirecek kadar uzun değil.

*Fotoğraflar kanlı, yalanlı dolanlı, sahte, acılı, sancılı... 

Her şey toz duman gibi de... değil! Çok net; dünyamızı, ahiretimizi çalıp çırpmaya geliyorlar. Hiçbir değer tanımıyorlar. Hele, başta yalan varsa; daha durulur mu oralar! Ne zaman, nasıl durulur; yolu yordamı var da... birbirimizi dinlemeye başladığımızda başlayacak; o bahar yolculuğu.

*Üzülüyorum, kahroluyorum, yanıyorum; ellerim böğrümde; herkes mi her şeyi boşvermiş de şeytanlar mı tutmuş köşe başlarını! Pencere önünde otururdu annem. Elinde tesbih, başında bembeyaz örtüsü, dudakları kıpır kıpır... Şimdi  o anneler mi azaldı da hadiseler azdı! Ne diyordu Sözler’in müellifi: “Pencerelerden seyret; içlerine girme!”

*Yola düşenleri görüyorum; yolda düşenleri, kalanları... Çıksam ben de mi öyle olacağım! Yol nedir? Yolcu kimdir? Bir sağlam rehber bulayım. Kalem defter... arada yollara düşeyim. Düşürme beni ya Kayyum!

*Bu işin lâmı cimi yok! 

Kırk yıllık arkadaşlar yanar döner siyaset için kalp kırıyorlar, küsüyorlar. Oldu mu şimdi! Her hadisede savrulup kavruluyorsak; kalbimizi yoklayalım. Olan dostluğa, kardeşliğe, talebeliğe oluyor. 

Menfaat üzerine dönen siyasetin “canavar” olduğunu okuyup geçmek için mi okuyoruz?!... Bir yerlere sözler verilmişse; bir şeyler alınıp satılıyorsa; bilemem! Aldığınızı geri verin o zaman; göz göze, gönül gönüle gelelim. 

{Said Nursî’nin aç gezip taviz vermediğini, devletin, zenginlerin malına mülküne, beş kuruşuna dönüp bakmadığını: “Beni dünyaya çağırma!” dediğini de sık sık hatırlayalım!}

*Hani muvaffakiyeti halka; yanlışları baştakilere verecektik?!... 

*Eğitimi dünyada en arka sıralara oturmuş bir ülkede oturuyoruz. Bunları konuşalım. Kuru kuruya kişiler üzerinden sonu gelmeyen tartışmalar gevezeliğin tonlarını çoğaltmaktan başka bir işe yarıyor mu! Tek adam hayranlığı ne kadar sarmış sarmalamış bizi! İstibdatı hangi kılıkta gelse silleleyeceğini söyleyen Sözler’in müellifine kulaklarımızı ne kadar veriyoruz?!... Yük, kişilerin değil; Meclis’in üzerinde... Aşağıda meşveret olmayınca; yukarıda şûrâ olmuyor. Hele Risale okuyanların konuşamaması hayra alâmet değil. Emirdağ Çiçeği ile Emirdağ Lâhikası’nı kefeleyemiyorsak; oturup baştan sona işi yeniden ele alacağız. Her fırtınada karşı karşıya gelmek gibi bir mecburiyet mi var! Çok açık meselelerde bile -kabul edelim- yanlışın ortasına oturuyoruz. 

*Bir düğüm ortaya atıyorum; soruya istediğiniz cevaptan başlayabilirsiniz! 

Soru şu: “Ömür çok kısa; okullar niye bu kadar uzun? Bir de diploma(lı)ların çok azına iş var; bizi niye oyalıyorlar? Yedi artı sekiz artı dört artı dört daha yirmi üç! Yok askerlikti, lisans üstüydü; handiyse otuzlu yaşlarda işe atıldığınızı hesap ettiniz mi ey, ‘okul’ diye tutturanlarımız?!...”

*Şu soruyu hayatta bir sefercik olsun sor şu kendiciğine: “Yaşamak nedir ve niçin ve nasıl yaşanır?”

*Bütün dünyada mı böyle! Ülkemizde olduğu gibi diğer ülkelerde de ilimle, kelimeyle, kalemle, eğitimle uğraşanların eline; kaldırımla, topla uğraşanlardan çok az, kıyaslanamayacak şekilde az, para geçiyor?!...

*Ne kadar çok “savaş” konuşuyorsunuz?!...  Neler yiyip içiyorsunuz öyle?!... Biz “yavaş” konuşuyoruz da...

*Sen benim kim olduğumu biliyor musun;

Biliyor musun dertlerimin uzayıp gittiğini!

*Hakikatsızlık yaradır, kindir, kirdir, savaştır, musîbettir, bettir, adavettir, çok çirkin bir surettir; yaşamak baştan sona âdiyattandır {o zaman.}

*Dertsiz dünya yokmuş meğer;

Dünyanın dert köşesinde!

*Kelimelerle tanışıklığın ne âlemde?!...

*”Baharı görmeden yaz geldi geçti!” Dokunaklı; değil mi! İnsan, ne diyeceğini bilemiyor! Çocukluğuna, gençliğine sarılıyorsun... heyhat! Parana puluna... hani?!... Fırtınalanıyor saçlarımız siyahtan beyaza; biz hâlâ... ben hâlâ... Sen de bak aynalara!

*Neyin peşindeyiz ki... Her ân elimizden çekilip alınacak bir dünyaya bu ne sarılış böyle! Dönelim; uzun emellerimizin yeri burası değil.

*Demin baktım da;

Ay, eski ay değil.

Ortalık savaş alanı...

Ay da hüzünlenir, demişim.

*Yollarımız dolaştığında... yolları dolaşmayanı hatırlamışsak... yoldayız demektir.

*Bir de seni mi çözmeye çalışayım; kendim dururken!

*Ondan bundan isteme; O’ndan iste.

Okunma Sayısı: 1735
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı