Sabahı es geçmeyin; koklayın. Şehrin telâşesini duymayın. Kumruların sabah seslerine kulak verin.
Sabah, kahvaltınızda mutlaka olsun. Sabah, fırından yeni çıkmış çıtır simit gibidir; dikkatlerinizi çabuk tutun. Çocukluğa, gençliğe benzer; acelecidir. Kuşların kanatlarına binip birazdan yola çıkacak; ne yapacaksan yap; gözlerin sabahken henüz.
***
Unutunca içimizi; dışarda kaldık! Dışarısı soğuk, dışarısı kalabalık... Uzak çok uzaklara gittik. Kalbimizi kıyasıya terk ettik!
***
İçimde bir deniz var; nerde biter nerde başlar?!... İçimde bir deniz var; kâh durulur kâh coşar.
İçimde dalgalar... içim sakin bir liman arar. Boşalır, dolar; okyanus ve dahası kadar...
***
Çok sustuğuna göre; çok birikti söyleyeceklerin. İki nokta bırakayım o zaman cümle sonuna; bir şeyler söyler/yazarsın diye:...
***
Şöyle... Dikkatle bak gözlerine; Özetle gitsin hayatı!
***
Gitmesem de olur yerlerden bana ne! Geveze derler adımlarıma. Gözlerim! Geveze olacaksın diye korkuyorum; Gel geç şeylerde işin ne! Aman kalbim aman; Çıkmasın gevezeye çıkmasın adın!
***
Kardan adam... desem... değil; Kardan adam-ın eti yağı erir! Taştan adamlar... desem... değil; Taşlar da erir un ufak olur! Kim bunlar öyleyse put gibi?!... Bunlar ufak adamlar; şarkıları, türküleri yok.
Sırtları pek, karınları tok! Gözlerinin olduğuna bakmayın; bakarkörler! Kalplerinde ne var bilmem de ellerine bak; cimriler.
***
Dünyayı uzun bildiğimizden... Kırılmaz sandığımızdan aynaları... Ve daha başka başka şaşılıklarımızdan...
Öyle çok ki elimizde; böyle böyle bunlardan hayal kırıklıkları... Sukut-u hayal mi; sükût-u ne hâl miydi?!...
***
Uzun yoldan geldiğimi anlasalar bir Temmuz sıcağında. Kuyudan kar suyu getirseler. Bir ağaç gölgesinde öğle uykusu çeksem. Kuşlar, gökyüzü, yapraklar, cırcır böcekleri hoş geldin, rahatına bak, dese!
***
Hayat; su gibi akan bir şey mi! Yıldızlar gibi kayan! Ellerimi tutan var! Uykularımı uyutan!
Çabuk mu yavaş mı! Selâm mı savaş mı! Nefes başı aş mı. Hayat; yiyip içtiğim!
Yolumda bir hayat var. Sağımda, solumda... Omzumda bir hayat var; Beni bir saran...
Unutsam bile... unutsam mı?!... Mevsimleri ıskalayıp nereye?
Hayat ey, sen nasıl bir dâvetsin! Git git... bir hayretsin!
Seni; durgun sularda okudum! Seni; azgın sularda...
Seni; ağustosböcekleri söylerken... Seni dinlerken... uyudum uyandım!
Aynalarda göz kırptım sana! Bana bir hatıra gibi baktın!
Bir tebessümün vardı; kış, bahar... Hayat; adın ne sık değişiyor!
***
Şöyle farkına vararak bir nefes çekmek... Kalbimizin sesini duymak... Gözlerimize gökyüzünü doldurmak... Şiir oluyorum birden!
***
İçimiz her mevsim eleğimsağma... Git git dağlar var içimiz de... Dalga dalga sular... Açılıp kapanan bulutlar... Uzayan yollar... İçimiz sonsuz bir diyar...
***
Suları kuruttuk, ormanları yaktık. Haraç mezat sattık zamanlarımızı. Mekân ve zaman arıyoruz; alıştık kısır döngülere. Nereye gidiyorduk?!...
***
Ne çok unutuyorum yaşamayı. Hayret; adımı sorsalar şaşırıyorum. Bir ağaç gibi tutunsam köklerime;
Ben de açabilirim belki ağaçlar gibi... Ben de uçabilirim belki kuşlar gibi...
***
Ağ/larım içten içe; iyice bir fırtına kalbim... Yağmur yağar, ağlarım. Bir çocuk vurulur, ağlarım!
Ellerim yalnız kalır. Misafirlerim gider sessizliğin elini tutarım. Nice ahlarımı bir solukta yutarım.
Yırtarım perdeleri bir ufuk, bir güneş , bir, bir, bir... Niçindir, benim bu gökleri dolduran ağladığım niçindir?!... Ağ/larım içten içe... Gizlice ve apaçık bir kanaviçe gözlerim... Gözlerim hep böyle sonbaharlı bahçe?!...
***
Aynada ilk defa gördü gözlerini! Nefeslerini duydu bir ara! Ellerini gezdirdi saçlarında!
Bir adım daha yaklaştı kendine! Gözlerini kapattı; içindeki ufka daldı. Kendine bu kadar kapanmamış; kendine bu kadar açılmamıştı. Gülümsedi birden. Mal mülk biriktirmeyi beceremiyordu. Çam sakızı çoban armağanı hediyeler dağıtıyordu. Hayatı sevmeye başladı!
***
Yıllar geçer; Rüzgârdan daha rüzgâr yaşar ve yaşarız azar azar... Ölüm uğramaz “yaşayanlara!” Ara; aynalarda kendini! Yokla kendini her ân; nerdesin?! Ya bir iz peşinde ya da kaybolup gitmektesin! Ayna mısın perde mi; “şimdi” de değilsen; nerdesin?...