"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kardeşlik çağrısı

Armağan Bahtiyar
07 Nisan 2017, Cuma
Sait Faik: “İnsandan ne saklanıyor?” diye şahane bir soruyu toplumun her kademesine gönderir.

Evet... neler saklanıyor bizden. İnsan doğduk. İnsan yaşayacağız. İnsan öleceğiz. İnsan bunu ister. Argolu, jargonlu, işaret dilli haller hareketler meydan aldı. Edebiyatta söz sanatları elbette var, var da her zaman şiir yazmıyoruz ki... Kaldı ki bu oda değil. Bu kabalık... Kabadayılık... Pespâyelik... Sükût... Ve hürriyetin ve adaletin susturuluşu meşhur hikâyecimizin meramının bir bölümü.

Bu soru cevabını bulmuş değil? Cevabını bulsaydı son Kuşlar’ı ta o zamandan yazar mıydı! Gün gelecek havadaki bu lekeleri yani kuşları çocuklarımız göremeyecek diye yazıyordu; ava giden Konstantin ve arkadaşlarını görünce. Kuşlar insanlardan saklanıyordu. Tabiat kaçırılıyor insandan tarih kaçırılıyor, din kaçırılıyor, edebiyat kaçırılıyor. İnsan, insanlık yağmalanıyor. 

Ve daha başka bir şeyler sürekli kaçırılıyor aklımızdan, kalbimizden, gözümüzün önünden, elimizden avcumuzdan... Tam burada o sözü hatırladım. Sırasıdır diye/bildiğimden yazmak istiyorum: “Ya Avrupa kâfir zalimleri ta Asya münafıkları ya çalar ya gasb eder.” demiyor mu; yüzyıllardır çalınanları bulup saykal cila vurup elimize tutuşturan Hüda’dan başkasına minnet etmeyen Bedîüzzaman.

Birileri birilerinden üstün mü? Üstünleri tarih tanır, tanıtır. 

Bu aralar muhabbetin hastalandığını görüyorum. Ve şûrâ yani başkasının görüşüne değer verme de çok zayıfladı. Hemen heyecanlanıyor; seslerimizin en ağır tonuyla birbirimize yükleniyoruz. Çok acı, çok tuhaf çok düşündürücü çok komedi... Münakaşa “nakışlamak” demek... Sonradan “atışma” gibi anlam kazanmış. Yani kelime aslını kaybetmiş. Eğer birbirimizi nakış nakış işleyemeyeceksek; susalım bari. Nefisler devreye girdiğinde lütfen devreden çıkalım.

Gerginlik hem kişiye hem topluma iyi gelmez. Hastalık işareti... İfrat-tefrit arası savruluyoruz. Sükûnete ihtiyacımız var. Paylaşamadığımız bir şey mi var. Bu ülke herkese yeter. Denizi, havası, dağı, ekmeği, zeytini bol bir ülke... 

Sevgi dağıtan Mevlânâ, Yunus torunlarına da sevgi yaraşır. Bırakın dünya bizi merak etsin. Burada sevgi denizi var, desin. Gelsinler de o denizde huzurlanıp nurlanıp gitsinler. Kötü mü olur! 

Uhuvvet Risalesi niçin yazıldı? El ele tutuşalım diye... Tutuşalım, kalp kıralım, yolları ayıralım diye değil. Lütfen; değil!

Dün arkadaşımla şükür bahsini okuduk. İkimiz de hayretlerde kaldık. Böylesine insanla doğrudan ilgili konuyu bırakıp neleri tartışıyoruz diye hayıflandık. 

Çok afâkî meseleler hayatımızı alt üst etti. Dönebiliriz. Sakinleşebiliriz. Vakit var. Yeni nesilleri olsun kaybetmeden. 

Kırk konuda aynı düşündüğün arkadaşını bir konuda farklı düşünüyor diye olmadık yaftalarla yaftalıyorsan bu yaftanın öbür tarafta seni çok sıkıntılara sokacağını bilmeni isterim sevgili ve pek peşin hükümcü kraldan ziyade kralcı kardeşim! 

Sanat, medeniyet kısaca insanlık gündemine dönmek çok da kolay olmayacağa benziyor. Her günün gündemi nicedir bildiğimiz şeyler... Hayatımda bu kadar lal ü ebkem kesilmemiştim. Böyle bakıp duracak mıyız?!.. Yaşamayı bir yerlerde unuttuk. Dünyanın ebedî olmayışı imdadıma yetişiyor. Diplomalar, hayaller, hedefler anlamını ne çok yitirirmiş öyle!

Sığ tartışmalar, sığ bakışlar, sığ duruşlar, sığ okuyuşlar, sığ aşklar, sığ ziyaretler, sığ sofralar... Sığ, çiğ, ham, kekremsi, acı, bulaşık, yalaşık, sırnaşık, dolaşık zaman ve mekânlara düştük. Bunlar, daha derin ve serin okuyuşların, bakışların, soruşların kapısına geldiğimizi gösteren sinyal veren ibreler... Birisinin ağzının içine bakmayalım. Dünyada bile bitmiş ruhbanlığı mı diriltmek niyetimiz?! Tarikat dersen yerini hakikate bırakmış. 

Gerçeklerin örtüldüğü her yerde zulüm vardır. Gerçekler sudan, ateşten, havadan daha girişken olduğu için er geç ortaya çıkar. Bu yüzden zulüm devam etmez. Gerçekler güneşten daha parlaktır; güneşi saklayabilir misiniz!

Hiçbir şeyin değil; kitaba uzaklığın bedelini ödüyoruz. Elli katlı binalar dik; tek katlı olsun kütüphane yapma. 

Baksana ne bestekâr yetişiyor ne şair... Bu döngü çok kısır, çok kusur, çok kışır, çok hışırtılı... Her şeye rağmen ümitliyim. Az da olsa farkında olanlar var.

Okunma Sayısı: 1890
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı