"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ramazan: Dünya/da Cennet günleri

Armağan Bahtiyar
02 Haziran 2017, Cuma
Hayatımızda “ayrı” bir sevinç var: “Ramazan sevinci.” Bu, böyle bir sevinç, işte! Oruç, tutanın da tutmayanın da sevindiği bir “sevinç!” Rahmet yağınca ayırmaz ya hani... Anla gayrı!

Ta, çocukluktan başlar bu hikâye. 

Birdenbire bir yatsı vakti camiler dolar. Zaten, günler öncesi: “Geldi geliyor...” diye konuşulmaktaydı. Bütün bir âlem, o sultanı ağırlamaya koşuyordu.

Aslında, içimizde bir yerlerde “saklı bir ses”ti Ramazan sevinci. Şimdi bu “sevinç” içimizden dışarıya taşıyor; dışarılardan içimize taşınıyordu.

Bir kere bir şefkat elinin bizi gördüğünü, daha iyi görüyordum. “Açlığın lezzeti”ni elimizle tutuyorduk! Saatlerimizi “yeniden” ayarlamıştık. Şimdi artık “imsak saati, iftar saati” diye saatler vardı.

Çocuklar annelerine tembih ediyorlardı: “Anne, beni, sahura kaldır.” Demek ki oruç çocukların bile “kaldırabileceği” bir ağırlıktaydı. Hani bir deyim var: “Yedi yaşında namaz; on yaşında oruç...” “Namazın hazzı”nı, “Ramazanın sevinci”ni duyabileceğimiz yaşlar öyle belirlenmiş demek ki...

Ben de hatırlıyorum o sahurları.

Gözlerim, uykuların denizinde yüzerken, kendimi “değişik bir sofra”nın ikliminde bulurdum. Bu “sahur iklimi” mevsim ne olursa olsun bir “bahar” sevinciydi benim için. Rahmetli annemin üzerine sevgiler serpeleyerek pişirdiği ketelerin, katmerlerin sevincini şimdi hangi fırınlar pişire ki...

Aslını sorarsanız o çocuk halimle “gelen”in ne olduğunu, “bu değişim”i anlayacak ne kelimelerim, ne bakışım vardı!

Çocuktum; bir fırtınaya, bir sele, “karşı konulmaz bir tebessüm”e muhatap olmuştum; o kadar!

Büyüklerin bugünlerde, daha bir anlayışlı olduklarını, gözlerinin içinin daha bir  güldüğünü fark ederdim. Meğer, bunların hepsi “Ramazan sevinci”ne dahilmiş.

Ben, nereden bilebilirdim ki dünya, Ramazan’a boyanıyor! Açların/açıkların adı soruluyor. (Günlerin aşkı/düğünü bu olsa gerek.) “Dünya/da Cennet Günleri, nedir?” diye sorulsa; çekinmeden: “Ramazan günleri” derim. (“Günlerin Aşkı” na dair bir roman yazılmalı!)

Evlerin, gönüllerin kapıları ardına kadar açılıyor! Gecelerin, gündüzlerin, sofraların, yüzlerin, adların “adı” değişiyor. Yemeklerin tadı... Bunu, Ramazan’ı tatmayan bilemez. Ramazan, aldığımız/tattığımız tatların (gerek açlığın/gerekse iftarın; hele de açlığın) faturasını gönderse ödeyemeyiz! Bu böyle doyuran bir tat!) 

“Cennet sevinci”ne bürünmüş bu yüzler, birdenbire nerden çıktı!

Bir kavga çıkacak olsa: “Bu, kapalı ağzımı açamam!” deniyor; kavga, şeytanın adresine geldiği gibi postalanıyor.

Öyle ya... kavgaya da oruçlu değil miyiz! Biz buraya insanlığımızı -sıkı sıkı- tutmaya gelmedik mi!

Bir yudum su, nasıl orucumuzu bozarsa; bir yalan söz, bir yalan bakış da insanlığımızı bir kenara savurur.

Sofralar... Nasıl da gülümsemeli böyle! Rengârenk heveslere bürünmüş!

Bir gelen var. Önemli bir misafiri ağırlayacağız sahurda, iftarda, ruhumuzda, bedenimizde, kelimelerimizde...

Çocukların gözlerinde parıldıyor o misafir. Mahyalardan selâmlıyor âlemi. Babaların ellerinde Ramazan bereketi... Annelerin tebessümleriyle sofralar sevince buyur ediyor.

Açlığımız Cennet sevincine bürünüyor.

Sonsuz gülüyor ruhumuz.

Okunma Sayısı: 1924
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı