"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Said Nursi’yle yürümek

Armağan Bahtiyar
27 Mart 2015, Cuma
İşe isminden başlayalım: Said Nursî.

Niye böyle isminden başladık? 

Kocaman adamlar, yazarlar, ekranlar “Said-i Nursî” demiyor mu! 

Bir tuhaf oluyor, şaşırıyor, bir mânâ veremiyorum!

Evet, doğduğu yere atfen “Said-i Nursî” doğrudur. Ancak o ismini “Said Nursî” olarak yazıyorsa; değiştirebilir miyiz!

Said Nursî neden hep sırlı bir isim?!... Gayesi neydi bu dur durak bilmeyen hayatının?!...

Çorbasının suyunu kendine; danesini; cumhuriyetçidir diye karıncalara ikram etmesi; nasıl bir inceliktir!

Çadır kurduracakken; talebelerine, karınca yuvalarına dikkat edin diyordu.

Çiçeklere o çini mavisi gözlerini dikerek; nasıl da “tefekkürü keyiflendiriyordu.”

“Yıldızların şirin hutbesi”yle kendisinden geçiyordu?

Bir seferinde üzüm yerken üşenmeyip salkımın dânelerini sayıyor; iki yüz konservecik/tulumbacıkla tanıştırıyordu.

İlk işi, bütün işi, işi gücü okumak, okumak, okumaktı.

Sonra? Yaz[dır]mak... Düşünmek... Ümit vermek...

Siyasetten içtinap etmek...

Ve, yani, her şartta, kurşuna dizilmek pahasına...

Bir’in dışında kimsenin önünde eğilmemekti.

Yalandan, riyadan, kibirden, maldan mülkten... Makamdan mevkiden...

Makam mevki sahiplerinden kaçmak, kaçmak, kaçmak düsturuydu.

İhsan-ı şahaneyi almayan delikanlıyı doktor kontrolüne gönderiyorlar; kayıtlara onun bir kimliği daha düşüyordu: “Bediüzzaman deli ise; dünyada akıllı insan kalmamıştır!”

Yalısını teklif edene: “Beni dünyaya çağırma!” diyordu.

Devletin yüklü miktarda maaş teklifini geri çeviriyordu.

Paraya pula, şöhrete uzaklığına bayılıyorum.

Kimseden beş kuruş istemeyişine bayılıyorum.

Bir ufak ağrısı ile doktoru bir bulanlara bedel; doktordan uzak kalışına bayılıyorum. Ömür boyu hasta birisinin Optalidon gibi bir iki ilaç dışında kendi kendisinin doktoru olan bu tevekkül yaşayışa bayılıyorum.

Haa... unutmadan... başka ismleri/imzaları da var.

Meselâ şu imzaya bakar mısınız: Ebu Lâşey...

Şeysizliğin babası...

Kendisini sıfırlaması yani... Kırk yıllık tahsilimde dört kelime öğrendim diyen birisi: acz, fakr, şefkat, tefekkür.

Zenginlik, güç, öfke, inat gösterisi yapılan bir zamanda Ebu Lâşey gibi bir imza...

Garip; değil mi! Bir diğer adı/imzası da zaten Garibüzzaman. Zamanın garibi yani teki yani ötekine ben-ze-me-ye-ni...

Bu enaniyet, ego, gurur, ben ben, tekebbür/kibir çağında, böyle bir imzayı elbise gibi giyiniyor: Ebu Lâşey.

Ufacık sepetiyle gezen, gezdirilen yani hapislere, sürgünlere gönderilen bir adama; bir de devlet mevlet mi kuracaksın yollu davalar açmak; davasızların davasını ve deva bulmazlığını ortaya koyuyordu bu arada.

Pes yani!

Said Nursî; devlet kuracak, ha! Devlet nasıl kurulur, bilmeyenlerin; ve dahi devlet olamamışların suçlamasından başka neydi ki bu!

Said Nursî’nin kendisi devletti. Devlet; dersaadet/saadet yeri demekti. Dertlere çözüm bulmaktı. Geleni boş göndermemekti. Yoksa yazar mıydı kapısına: 

“Her suale cevap verilir; kimseye sual sorulmaz!” diye!

...ve samimiyetle/samimi niyetle yanına gelen huzurlanır, nurlanır giderdi. 

Said Nursî’ye boş gelen dolu giderdi.

Yoksa ne işi vardı Necip Fazıl’ın, İlhami Soysal’ın Said Nursî’nin yanında! İkisine de talebeliğini kabul ettiğini söyler. 

Makamına bayılıyorum. Ağaçların tepelerinde kulübecikler... 

Onu bile kendisine çok gördüler ki; ağaçların tepesine kurduğu Çam Dağındaki çam ve katran makamını da kesip attılar.

Onun dikili ağacı yoktu zaten. Bütün ağaçlar kardeşiydi.

Kuşlar, kuşçuklar (hapishanede çamaşır ipine konan sinekleri kovalayıp çamaşır asacağım diyen talebesine kuşçuklarımı niye rahatsız ettin, diye sitemlenmiş; talebesi de Üstadım onlar da kendilerine başka bir yer bulsunlar, demişti!) taşlar, hilal, yarımay, dolunay, bir tepecikteki sarı çiçekler, bulutların akın akın yolculuğu, alnına değen rüzgâr, baharın kokusu, sonbaharın hüznü ile kardeş olmuştu.

Gördüğüm kadarıyla o tezekkür,tefekkür, teşekkür makamındaydı, buna “Birinci Söz Makamı” da diyebiliriz.

*

Boşuna seksen bin öğretmenim var, demiyordu. İlk öğretmeninin annesi olduğunu söyler[ken annelerin anneliğine de geri dönmesini ister diye okurum bu sözü de!]

*

Her şeye her bakışında yeni isimler, sıfatlar konduruyordu.

O Esma okumaya gelmişti dünyaya.

Dünyanın ne zamandır unuttuğu “iç sesini” insanlığa iade etti.

Unuttuğumuz kendimize, kendimizi çağırdı. Kalbimize dönelim, dedi. Kuru bilgilerle uğraşmadı. Üç aylık tahsilinden sonra mektebi, medreseyi, diplomayı terk etti. Bir derste gururlu bir hocanın yanlışını herkesin içinde düzeltir. Said niye böyle yaptın diyen arkadaşlarına, gururu kırılsın diye kasten yaptığını söyler. 

Lise talebelerine, Kainat Kitabı”nı okuyun, derken de okulların artık “okul” olmadığını işaretlemiştir, diye düşünürüm.

Bir çiçeğe baktığı zaman; 

Ya Hâlık... Ya Fâtır... Ya Sani’... Ya Lâtif... Ya Müzeyyin... Ya Mülevvin... Ya Musavvir... Ya Münakkaş...

... ve daha nice gözlüklerle, sözlüklerle bakar.

*

Said Nursî’yle bu ahirzamanda göz göze gelmem, benim için sonsuz kâr içinde kâr... Onun sözlükleriyle, Sözler’iyle iç ve dış ufkum zenginleşiyor. Ve yine onunla ne şeye baksam neşeye duruyorum. Anlasam da anlamasam da, Risaleler bana huzur veriyor. Ben sizin ders arkadaşınızım, diyen; bu zamanın tarikat zamanı değil; hakikat zamanı olduğunu resimleyen; ben şeyh değilim diye, yanlış bakışları düzelten Said Nursî’yle yürürken yolların kısaldığını, netleştiğini, berraklaştığını, bütün düğümlerin düğüne durduğunu görecektir. 

Okunma Sayısı: 2119
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • hayrettin

    27.3.2015 08:25:17

    Allah Razı olsun yine edepli ( edeebi Kuran'iye ile) edebiyatını konuşturmuş abim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı