"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Alışmak mı, alıştırılmak mı?

Ali Rıza AYDIN
24 Mart 2016, Perşembe
Evvelâ neye, ne sebeple alışacağız? Önce ona bakmak lâzım.

Nelere alışmıyoruz ki, şu dünya memleketinde. Doğduğumuz andan beri hep alışma çabası içindeyiz adım adım, usûl usûl. 

Önce, ana rahmine elveda deyip adım attığımız, gözümüzü açtığımız hayat tarzımıza; ardından, yeni dünyamızın yeni kurallarına; o da yetmiyor, kuralsızlıklarına alışageldik ömür boyunca, ömrümüz olduğunca…

Yemeye içmeye, yürümeye, konuşmaya, koşmaya, düşmeye; öğretilmeye, öğütlenmeye hatta bir cihette güdülmeye bile alıştık sessiz, sakin.   

Ama bazı şeyler var ki fıtrî olmadığı, şablona uymadığı; akla izana sığacak bir yönü bulunmadığı için alışmak asla mümkün değildir. 

Meselâ: 

Hürriyetsiz, dinsiz, imansız, namussuz olabilir; fikir hürriyetinden, teşebbüs hürriyetinden, mülk edinme hürriyetinden; ibadet hürriyetinden, tebliğ-tebellüğ hürriyetinden, inandığı gibi yaşama hürriyetinden; izzetten iffetten, şereften ve nihayet doğruya doğru, eğriye eğri diyebilme gibi insanî haklarımızdan sarfınazar edebilir, bunlarsız olmaya alışabilir miyiz? Elbette ki hayır! Bırakın alışmayı, bunu, kendi irademizle tasavvur bile edemeyiz. Ama basiretleri pörsütüp, ağıza bir parça bal sürüp, adamı, pek âlâ da alıştırıyor elin oğlu. 

Nasıl mı?

“Kurbağa” gibi!

Cevap biraz garip oldu, değil mi?

Madem öyle; gelin, Daniel Quinn’in, “The Story of B” yani, “B Hikâyesi” adlı eserinden yaptığımız alıntıyla, bunun ne olduğunu, bu işin nasıl mümkün olacağını birlikte görelim:  

“Haşlanan kurbağa” hikâyesi, genellikle mecazî mânâda ve insanların aşamalı değişikliklere karşı uyanık olması gerektiği, aksi hâlde nihayetinde istenmeyen bazı sonuçlarla karşılaşabilecekleri mesajıyla anlatılır.

“Bu hikâye, yaşarken haşlanan bir kurbağayı anlatan yaygın bir anekdottur. Anekdotun temel dayanağı olan iddia, kurbağanın kaynayan suya atıldığında dışarı zıplayacağı; fakat soğuk suya konulup yavaşça ısıtıldığında neler olduğunu fark edemeyip yavaşça kaynayarak öleceğidir. Bu anekdot, genellikle insanların yavaşça gerçekleşen değişikliklere nasıl tepkisiz kaldığını göstermek için mecazî anlamda kullanılır.

“Kaynayan suya bir kurbağa atarsanız, elbette ki çılgınca kaptan çıkmaya çalışacaktır. Fakat eğer onu ılık suya koyar ve suyu ısıtırsanız, uysalca orada oturacaktır. Su yavaş yavaş ısındıkça, kurbağa rahat bir uyuşukluk hâline geçecek; tıpkı sıcak bir banyo yapan bizden biri gibi ve çok zaman geçmeden, yüzünde bir gülümsemeyle, karşı koymadan kaynayarak öldürülmesine izin verecektir.”

Bu hikâye pek çok defa anlatılmış ve değişik konulara işaret etmek için kullanılmıştır.

Böyle olmakla beraber, hâlâ aktüalitesini koruyan bu misal, insanları âdeta hipnotize etmenin mümkün olduğunun; bu evsaftaki toplumların nasıl çekip çevrildiğinin son derece manidar bir portresidir.

Pek tabiî ki bunu başarabilmek için yol yöntem, usûl usturup bilmek; yani, bu işte bir parça “usta” olmak gerekiyor.

Aksi hâlde, acemiler, kazandaki kurbağayı ürkütür!..   

Okunma Sayısı: 2108
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı