"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ana başa taç imiş…

Ali Rıza AYDIN
18 Eylül 2014, Perşembe
Allah (cc) ve ana; karşılıksız sevenler. Biri ihsan, biri ikram ediyor.
  Zaman zaman anamı, gönlümdeki sızıyla anıyorum; bazı zaman o günlere varıyorum. Başımı omuzuna koyup, kalp atışlarını duyarak şöyle bir sükûnet bulmayı hep arzuluyor, ılık nefesiyle kulağıma, “Rabbi yessir…” duâsını fısıldayarak talim ettirişini duyar gibi oluyorum.
Sakın beni kınamayın.
İnsan her yaşta bir parça çocuk oluyor. Kaldı ki, şefkate muhtaç olmak, çocukluktan öte bir şey.
Ana… Dayanılacak payanda.
Dünyamız onun sevgisi, ilgisi, terbiyesi üzerine müesses olduğu gibi; ahiretimiz de onun rızasına merbut, onun memnuniyetine bağlıdır.  
Çünkü Allah’ın (cc) rızasını kazanmanın bir ucunda ananın, atanın rızasını kazanmak var. Bu cümleden olarak; İmam-ı Gazalî (ra), “Ananın babanın rızası Allah’ın rızasıdır. Onların öfkelenmesi Allah’ın gazabıdır” diyor.
El-hak, doğru söylüyor.
Rabbimizin şefkatine ma’kes olan ana, sancılı günlerinde bizimle beraber olduğu gibi, acılı günlerimizde de, sevinçli günlerimizde de hep bizimle oluyor; bir manada, “biz” oluyor. Yani, çektiğimizi çekiyor, ıztırabımızı massediyor; tâ ruhunun derinliklerinde yaşıyor, yaşadıklarımızı.
Hem de karşılıksız, hem de bedel beklemeden!
Ana, bu! Onu sevmeyebiliriz, -hâşâ- onu beğenmeyebiliriz, hatta ona karşı, her türlü saygısızca davranışlar sergileyebiliriz; ama o, bizi hep hayırla anan, bizim için yanan bir gönül abidesi olarak hayatını sürdürür, gider…
Anayı, hayattayken “fark etmek” lâzım!
Ne onun fizikî güzelliğine, ne davranış özelliğine; oturuşuna kalkışına takmadan, takılmadan onun “ana” olduğunu, “derdimize yanan” olduğunu hiçbir zaman unutmamak ve onu, sevgiyle kucaklamak “evlât” olan her evlâdın boynundaki vebali. Çünkü o, ana! Çünkü onun hakkında rahîm olan Rabbimiz “Öf bile deme!”1 emrediyor.
Bakınız, şair, güftesinde ne diyor:
“Ana başa taç imiş / Her derde ilâç imiş / Bir evlât pir olsa da / Anaya muhtaç imiş.”
Evet, öyle değil mi?
Vezirlik günümüzde de, rezillik günümüzde de dünyamızın payandası anadır.
Ana!..
Ne kadar da cana safa bir sözcük; yanakları nemlendiren öpücük!
Onu anmak için belirlenmiş günleri beklemeye gerek yok. Her zaman fikren fiilen onunla olmamız, onunla dolmamız; hiçbir zaman, “Cennet annelerin ayakları altındadır”2 gerçeğini unutmamamız gerekir.
Onların dudaklarındaki tebessüm, dünyamızı mamur ettiği gibi; melül mahzun bakışları, gözlerindeki yaşları da, hiç kimseyi abad etmez;  bu durumda, işler asla rast gitmez.
Bediüzzaman, bu konuda son noktayı koyuyor:
“Bedbaht bir veled (evlât), eğer ebeveynini (anasını babasını) rencide etse, azab-ı uhrevîden başka, dünyada çok felâketlerle cezasını gördüğü, çok vukuatla sabittir.”3   
Unutmayalım ki, anamız, derdimize yananımız; bize kan, bize can olanımız; ömrünce, bizi bağrına basanımız!
Onları sevelim ki, Allah’ta (cc) bizi sevsin; bizleri, sevilenlerden eylesin…  

Dipnotlar:

1-  İsra Sûresi, 23.
2 - Camiü’s-Sağîr, 3: 902 (Hatib’in Tarih’i).
3 - Said Nursî, Lem’alar, 220.
Okunma Sayısı: 1242
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı