"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Büyük şehrin somunu!

Ali Rıza AYDIN
28 Ağustos 2014, Perşembe
“Büyük şehrin somunu büyük olur” derler, ama bazen, bazı şeyleri abartıyor gibiyiz. Büyüklük imajı karşısında küçüldüğümüz anlar, zamanlar olmuştur belki de. Gerçi bu, biraz da özgüvenle ilgili bir durum.
Bazen olur ki, büyük bir şahsın ya da saygıdeğer bir insanın önünde gösterilen tevazu, hürmettir; el ovuşturmak ise, meskenettir, zillettir.
Büyük bir makama karşı sergilenen çekinceli tavır edeptir; o kapıda yalpa yapıp titremekse, azaptır.
Görmediğimiz bir büyük ülkeye veya şehre bakışımız hevestir, hülyadır, sevdadır. Ama oralarda ezilmek, büzülmek; hele hele rüsva olacağımızı düşünmek ise, kuruntudur, komplekstir; daha ötesi, lüzumsuz endişedir. Gel gör ki, insanların hayatları, yaşayış biçimleri-şartları, bunu zihne işliyor; bundan hâli olunmuyor.
Bir de, birilerinin omuzundan bakılıyorsa dünyaya…
Çok sevdiğim bir kardeşim, sohbetimiz arasında yaşanmış bir hikâye nakletti, tam da konumuza muvafık:
Bir zamanlar, bir ağa, avaneleriyle beraber bir büyük şehre geliyor. Bu arada, yola çıkmadan önce avanelerine yani, yanında bulunan yardımcılarına sıkı sıkıya tembihte bulunuyor:
“Bakın ha! Büyük bir şehre geldik. Sakın ola ki, pot kırmayasınız, yanlış bir davranışta bulunmayasınız” dedikten sonra, ilâve ediyor: “En iyisi mi, ben nasıl davranır, nasıl hareket edersem siz de aynen benim gibi yaparsınız!”
Bundan sonra, hep beraber, cadde-sokak düşmüşler yollara.
Ağa önde, ötekiler arkada gezmişler, dolaşmışlar; ziyaretler yapmışlar, görülecek işleri görmüşler ve nihayet bir lokantaya girmişler.
Usûl, adâp yerinde; garsonlarsa, o masada pervâne!
Gözler ağaya dikilmiş, çatal-bıçak ağa gibi tutulmuş; her şekliyle ağa gibi yenilmiş içilmiş… Ağanın davranışları bire bir taklit edilip, yaptıkları aynısıyla yapılmış.
Yemekler yendikten, dudaklar peçeteyle silindikten sonra, ağa, masadaki takımlardan bir kürdan alarak diğer elini siper ettiği ağzına götürmüş. Avaneleri de hemen birer kürdan alarak, ağızlarına götürmüşler.
Lokantadan çıkınca, avaneler, ıkıla-sıkıla sormuşlar:
“Ağam! Gezdik-tozduk, yedik-içtik; hepsini anladık da, en son olarak yediğimiz odunlardan bir şey anlayamadık” deyivermişler.
Meğer gariplerim, kürdanları da yiyivermişler!
Aklın, başkasının cebinde olması nasıl hoş değilse; ağzın da, başkasına bel bağlamış olması, lezzetleri bitirir.
Demek bazen, “tâbi” olmak, aman-yaman dedirir; birçok zaman, istemeden odunları yedirir!
Okunma Sayısı: 1034
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı