Âb-ı hayat (bengisu), hayat suyu: Doğu ve Batı masal efsanelerinde içene ebedî hayat, ölümsüzlük bağışlayacağına inanılan su demektir.
“Âb” Farsçada su, “hayat” da Arapçada dirilik manasına gelmektedir. Eskimeyen Türkçede de aynı manada “bengisu” deyimi kullanılırdı.
İçeni ölümsüzlüğe kavuşturan, dirilik ve gençlik veren bu sudan Hz. Hızır ve Hz. İlyas’ın içtiğine dair bir halk inancı vardır. Bununla ilgili olarak Yunus Emre; “Şol Hızır’la şol İlyas âb-ı hayat içtiler / Bu bir kaç gün içinde bunlar ölesi değil” demiştir.
Hızır, Hz. Musa (as) döneminde yaşayan, Kur’ân-ı Kerâm’in Kehf Sûresi’nde1 “genç arkadaş” tabiriyle bahsedilen, kendisine İlâhi bilgi ve hikmet öğretilen kişidir. Tasavvuf erbabı onun velî; kelâm, tefsir ve hadis âlimlerinin çoğunun ise nebî olarak düşündüğü Hz. Hızır’ın hâlen hayatta olduğunu ve hayatın beş tabakasından ikincisinde yaşadığını Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat adlı eserinde2 ifade etmektedir.
Yine, Said Nursî’nin aynı eserinde, Hz. Peygamberimizin (asm) üç yüz civarında mu’cizesinin nakledildiği On Dokuzuncu Mektubun On Üçüncü İşaretinde sağlıkla ilgili mu’cizelerden bahsedilirken; “Evet, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın mübarek eli, hakîm-i Lokman’ın bir eczanesi gibi ve tükürüğü, Hazret-i Hızır’ın âb-ı hayat çeşmesi gibi...”3 ifadesi kullanılmaktadır.
Mitolojiye göre Büyük İskender, bu suyu bulmak için karanlıklar diyarını gezmiş, fakat bulamamış. Orta çağ Avrupa’sında da bunun bulunması için teşebbüste bulunulmuştur. Hatta 1552’de İspanya gemicileri, bu hayat suyunun kaynağını Amerika’da aradıkları hâlde bulamadıklarını vatandaşlarına üzülerek bildirmişlerdir.
Görüldüğü üzere, insanda bulunan “ebed” arzusu, ebedî yaşama duygusu -inansalar da, inanmasalar da- haşrin, yani öldükten sonra dirileceğimizin apaçık delillerinden biridir.
Meşhur Köroğlu’nun ise, atıyla birlikte âb-ı hayat içip, ölümsüzler arasına karışarak kaybolduğu halk hikâyelerinde anlatılır.
Âb-ı hayat’ın mecazî manası “Ebedî hayatı temin eden manevî değerler”, tasavvufî manası ise; “insanı sonsuzluk sırlarına eriştiren İlâhî aşkın simgesi” olarak yorumlanır.
Koca bir kâinatı hiçten, yoktan yaratan; kuru ağaçlara can veren Allah’a (cc) hiçbir şey zor gelmez. O’nun takdir ettiği istisnalar dışında ölümsüz hayat olmaz, ama ölümsüzleştirilen, yani ahiret hesabına bakileştirilen hayatlar olabilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de “Küllü nefsin zâikatül mevt”4 (Her canlı, ölümü tadıcıdır) buyrulmaktadır.
Elbette, her canlı hayat için doğacak, sonsuz bir hayata mazhar olmak için de ölecek.
İlâhî takdir böyle…