"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Eylül!..

Ali Rıza AYDIN
17 Eylül 2015, Perşembe
Milâdî takvime göre yılın 9. Ayı olup, 30 gün çeken Eylül ayının ismi Arapça “Eylûl”, Süryanice “üzüm” manasına gelen “aylûl”dan gelmektedir.

Mevsimlerden ise, sonbaharın ilk ayı.

Arif Nihat Asya’nın, “Kınalanmış gibi dağlar dereler / Ne güzel güz, ne güzel Eylül olur” mısralarıyla tasvir ettiği ay.

İlkbahar ve yaz gibi güzelliklerin resm-i geçit hengâmı olan ayların sona erdiği, zeval bulmaya yüz tuttuğu; kimi nebatatın o yıl ki defterini kapatıp zemin yüzüne, müştakı olan insanlara elveda dediği bir zaman diliminin başlangıcı…

Yemyeşil yaprakların sararışı, nazenin çiçeklerin neslini devam ettirecek olan tohumlarını bırakıp ömürlerinin sona erişi, esasında yeni bir “olgunluk” nişanesi olsa gerektir. Zira kendisine takdir edilen ömrün bitmesi, verilen görevin ikmal edilmesi demektir. 

Eylül, harman demektir, hâsılat demektir, mahsulât demektir. Eylüle erebilmek, sırasıyla, bu neticeleri derebilmekten geçiyor; her ne kadar gönlü hüzne salsa da… Her ne kadar, hesabı kitabı hatırlatsa da…

Sararan yaprakları görünce, ben, her zaman farklı bir âleme giderim; seyran ederim oraları duygu seline kapılarak. Severim, sevinirim, özlerim; döner üzülürüm, onlardan ayrılığı düşünerek oralarda. Ezelî Sanatkârın, renklerin her tonuyla bir renk cümbüşü husûle getirdiği; kudretinin ihtişamını, görebilen gözer için sergilediği o muhteşem tabloyu ibret nazarıyla temaşa eder dururum, Eylül ayı gelince.

Eylül, nebatatın; nebatat eliyle ikram edilen birçok mat’ûmâtın kemale erişini, netice verişini hatırlattığı gibi; insanın zevalini, insan ömrünün kemalini; tıpkı meyvelerin çekirdekleri, nebatatın tohumları misali, insanın da arkasında bırakacağı ilmin, irfanın, tecrübenin; hikmet ve kemalin âtîye miras bir “nüve”  olabileceğini hatıra getiriyor.

Demek, Eylül, bitmek değil; dünyadaki talimleri bitirmek.

Bir Karadeniz seyahatimde yol kenarına oturmuş, ayaklarımı o derin şarampolden aşağıya sarkıtmış; çam, alıç, ardıç, gürgen, ıhlamur, kestane, meşe ve nice nadide yapraklarla müzeyyen ağaçların rengârenginin meydana getirdiği şaheser tablo karşısında hayranlığımı ifade makamında, o an hatırıma gelen;  

Rabbim renklerin tonuna,

“Al, kırmızı, ve moruna,
Gülün, sümbülün dalına,
Mühretmiş, bak, tevhidini”
mısralarını terennüm etmiştim; sessiz, ama tâ derinden.

Ve nihayet: 

Eylül, yolculuğu, bohçaları toplama zamanının ayak seslerini; hakikî güzelliklerin Cennet-i a’lâda olduğunu hatırlatıyor insana. Haşrin ilkbaharında tekrar neşvünema bulunacağı inancıyla. 

Okunma Sayısı: 2347
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı