Bazı şeyler vardır ki, dünya durdukça onlar da var olmaya devam ederler.
Çünkü onlar tarih olmuş, gönüllere konmuştur. Öyle ki, “Birçok büyük, onlara nispetle küçük kalır”1 bu değerler yanında.
Her ne kadar kendileri ebedî âleme irtihal etmiş olsalar bile onların manaları, eserleri, isimleri ve dahi sevgileri ruhumuzda saklıdır; dünyamızda, makamları farklıdır.
Bediüzzaman gibi, Mehmet Âkif gibi…
Bunlar, madde ile manayı bir potada yoğuran; sevdasını, cihana, fütursuzca duyuran mümtaz şahsiyetlerdir.
Memleketin direğine payanda olan unutulmazlarımızdır onlar.
Bediüzzaman; “Gözümde ne Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin îmânı nâmına bir Said değil, bin Said fedâ olsun” 2 sözüyle, dâvâsına adanmışlığını; Mehmet Âkif de, “Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. / Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var” 3 beytiyle, düşmana karşı göğüs gerişini ifade etmektedir.
Bunlara, bunları söyleten saik iman dâvâsı, hürriyet sevdası!
Feveran etmişler vecd ile sesleri çıktığınca, ömürleri yettiğince…
Hakka vasıl edecek hakikatleri duyurmak; her yere hakkın, hukukun, hürriyetin mührünü vurmak için.
Bediüzzaman, daima; “Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” 4 demiyor mu?
Bu vatanın temelinde harcı olan cihan değer isimlerden ikisi: Bediüzzaman ve Mehmet Âkif.
Bu değerler, aynı yolun yolcusu; aynı dertle hemdertler.
Nasıl ki, Bediüzzaman, insanların imanını kurtarma ve ahiretlerini mamur etme çabasıyla, Kur’ân’ın asrî tefsiri olan Risale-i Nur’u telif eylemiş; Mehmet Âkif de, “Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!” 5 feryadıyla, hürriyet meş’alesini ateşleyen İstiklâl Marşı’nı bu sevdanın elemiyle hissetmiş, yaşamış ve yazmış.
Ye’se düşmüş gönüllere, cephedeki erlere moral olmuş, devâ olmuş o demlerde bu marşla.
İz bırakan değerler, kendileri mevtâ olsalar bile; isimleri, eserleri diridir.
İşte, Âkif, o zatlardan biridir.
Biz de onu, vefatının 82. yıldönümünde rahmetle, şükranla yâd ediyoruz.
ÂKİF
Yazdığı marş, şiir değil, sevdâdır
Ye’se düşmüş gönüllere, devâdır
Marş yazarken, arzı aşan, Âkif’i
İle’lebet yâd etmekse; vefâdır.
A. R. A.
Dipnotlar:
1- Ali Ulvi Kurucu, Said Nursî Tarihçe-i Hayatı, 9. 2- Said Nursî, Tarihçe-i Hayatı, 544. 3- Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, 525. 4- Said Nursî, Emirdağı Lâhikası, 18. 5- Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, 525.