"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gönül

Ali Rıza AYDIN
19 Mayıs 2016, Perşembe
Farsça dil, derûn, yani içe dönük duygular; Arapça kalb, hatır; Türkçe yürek kelimeleriyle ifade edilip edebiyatta, halk ve dini-tasavvufî konularda sıkça yerini alan gönül, yüreğin manevî yönü, insanın duygularının kaynağı; kalp, dil; hatır; kibir, gurur, onur; arzu, istek, heves, niyet; tabiat, huy; sevgi, aşk, his mânâlarına da gelmektedir.

“Güneş nasıl arz için hayat iksiri, hararet kaynağı ise insan için de gönül öyledir. Gönül, bir mânâda, insanın ruhî temayülünü belirleyen, duygularını diri tutan, iç dünyasını aydınlatan; şevk, heyecan ve talep husûle getiren enerji ya da Nur demektir.

Yani, Allah’ın (cc) yarattığı, mükemmel lâtifelerle donattığı ve eşref-i mahlûkat unvanına lâyık gördüğü insana derc ettiği; varlığından haberdar ettiği duygu yumağıdır gönül. Yunus’un tabiriyle ise, gönül, Çalab’ın /Allah’ın tahtıdır. Öyle olunca, onu örselemek ve kırmaktan beri tutup, ona özen göstermek gerekir.

Asırlardır, “Gönül Çalab’ın tahtı, gönüle Çalab’a baktı / İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise” deyip durmuyor mu, Yunus Emre?

Gönlü gözetmek ve gönül kırmamak, İslâmî bir davranış olmanın yanında, tasavvufun da vazgeçilmez ahlâkî yönünü ifade eden bir deyimdir.

Gönül ehlinin, dil aracılığı olmadan, maddî vasıta kullanmadan uzak mesafelerden birbirinin hâline âşina olması ve mânevî bir iletişim kurması, “Gönülden gönle yol var” deyimiyle ifade edilmiştir.

Aşk ateşiyle yanıp kebap olan gönül, ten kafesinde mahpustur âdeta.

Zaten aşk ve güzellikle ilgili her ıztırabı gönülden başka duyan ve onu çeken bir başka lâtife yoktur. Bunun içindir ki, gönül, Ahmed Paşa’ya;

“Hey kıyâmet gel hisâbın gönlüme sor zülfünün,

Elli bin yıldan uzundur her şeb-i hicran ona” dedirtmiştir.

Gönül sevgilinin cefasından, ona karşı hasret çekmesinden ve gamzesinden dolayı yaralıdır, hastadır. Bu sebeple gönül ehli kimseler, boynu bükük lâleye benzetmişlerdir gönlü. Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın, “Gönülde eyle sefer ger Huda’yı istersen” dediği gibi âşıklar, hayretle, haşyetle ve hasretle aramış durmuşlar Ma’şûk’unu.

Mehmed Sâdi’nin,

“Nedendir bu dil-i zârım figânı?

Hayâl eyler gönül geçmiş zamânı;

Anar, ağlar vîsâl-i nevcivânı;

Hayâl eyler gönül geçmiş zamanı” mısraları ise, gönlün hüznünü dile getirmektedir.

Ya, Peygamber aşığı Yaman Dedenin,

“Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resulallah,

Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resulallah,

Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resulallah,

Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah.” feveranına ne demeli?

Evet…

“Allah gönlü kırık, şaşkın şaşkın meded isteyenin yardımına koşmayı sever” buyruluyor, hadis-i şerifte.

Okunma Sayısı: 1992
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Naim Gümüş ay

    17.7.2016 00:18:38

    Ağabey gönlünüze sağlık nede güzel tarif etmişsin gönlü. Çeken bilir, O YARAYI. Ya kırdığın! Gönlü Allah seviyorsa ifadesi çok manidardır...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı