"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gurbet olur mu hiç?

Ali Rıza AYDIN
18 Aralık 2014, Perşembe
Önemli olan, bir insanın taşıdığı duygular ve bu duygularla ortaya çıkan bakış açısı.

Nereye nasıl bakıyorsa; nasıl bir niyet içindeyse, o şey, o değeri alıyor. Hani bakılanı görmek meselesi var ya; Risale-i Nur diliyle, “Güzel görmek” ve böylece, güzel düşünüp, farklı pencerelerden bakmak, hayattan lezzet almak… 

Mesele fark edebilmek, güzel olan şeyleri!

Ankara’da, Hac ve Umre işiyle uğraşan oğlum Nurol’un umreye götüreceği grubu ile birlikte Medine-i Münevvere’ye gideceği günün sabahıydı... Kahvaltı masasındaki sohbetimizde, bazı hususlardan bahsederken, ona, “Oğlum, gurbete gideceksin; şu meseleyi şöyle yapsan…” demiş oldum. Hızlı bir refleksle gelen cevap şu:  

“Baba, Peygamberimizin olduğu yer gurbet olur mu, hiç?” 

Büyük bir gaf yaptığımı fark ettim. Bir an, Medine-i Münevvere’ye, Peygamber Efendimizin (asm) dizinin dibine gideceğini düşünememiştim. 

Cenab-ı Hak, Harem bölgesinin güvenli bölge olduğunu, insanların orada emniyette bulunduğunu1 söylüyordu bizlere. Medine-i Münevvere de, Haremeyn-i şerifeyn, yani iki harem bölgeden biriydi ve güvenli, emniyetli beldeydi. Gurbet olur muydu hiç?

Allah’ım, affeyle!

Mekke, Kâbe’nin inşasından itibaren; Medine ise, hicretten sonra Peygamber Efendimiz tarafından “harem” (korunmuş yer) kabul edilmiştir.2 Bunun içindir ki, ecdadımız Osmanlı kültürüyle, güzide ahlâkından ve bu mukaddes beldelere duyduğu engin saygısından dolayı Mekke’ye, Mekke-i Mükerreme; Medine’ye, Medine-i Münevvere dedikleri gibi; bu iki şehre de, “iki harem” mânâsında gelen “Haremeyn-i şerifeyn” demişlerdir.3 

Kutlu Nebi! Senin şehrine, Senin makamına bir an, “Gurbet” deme gafletine düştüm. Kusur bizden, setreylemek senin vasfın Efendim.

Hac ve umre dolayısıyla Müslümanların Mekke ve Medine’yi ziyaret etmeleri, İslâm tarihi boyunca bu iki şehre çok özel ve mümtaz bir mevki kazandırmıştır. Bunun içindir ki, nice gönül hasret çeker buraya. Nice gözler derya olur, orada. Sevdalılar muradına erer, gönüllerindeki hicran sükûn bulur bu mübarek beldede. Çünkü: 

Fahr-i Âlem olunca, orada yatan / Müminlere, o beldeler bir vatan. 

Ey gafil! Gurbet olur mu hiç, o belde?

Telefonun karşı ucunda, heyecan doluydu Nurol; “Baba, vakit namazlarımı Mescid-i Nebevî’de kılıyorum” derken, sesi tir tir titriyordu. 

Ne saadet…

O anki duygularımı, dile getirebildiğimce ve Rabbimizin kabul buyurmasını umarak dualarıma aktardım. Nurol’a ağabey olan güzel insan Ramazan Karaoğlan kardeşimiz de dualarıma dahildi; ve ona, derunî bir teşekkür vacip oldu sanırım.

Evet, yine başladı, mukaddes diyarlara yolculuk…

Bütün dostlarımın, bütün nurdaşlarımın, gönüldaşlarımın;  bütün mü’min kardeşlerimin halâvetli bir nazla, unutulmaz bir hazla; Rabbimizin kabul buyuracağı bir niyazla hemhâl olmalarını; başımızın tacı, gönlümüzün Sultanı Efendimizin (asm) muazzez mekânında bulunmalarını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim.  

Dipnotlar:

1- Ankebût Suresi, 67.
2 -Buhari, Feza’ilü’l-Med’ine, 1; Müslim, Hac, 454.
3- TDV İslâm Ansiklopedisi, 16: 153.

Okunma Sayısı: 1599
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı