Tatil oldu, camiler, cıvıl cıvıl yavrularla buluştu; kurs alacak talebeler camilere doluştu.
Ne güzel…
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Gel bu yaz Kur’ân’ı gönlüne yaz” sloganıyla başlattığı Kur’ân eğitimi programı çerçevesinde yavrularımız rahlelerin önünde diz çökerek “Elif” deme nimetine kavuştu.
Ne saadet, ne nimet!
Çocuklarımızın Kur’ân-ı Kerîm’le buluşmasını teşvik eden birçok vaaz irad edildi kürsülerde. İşin ehemmiyetinden, bu hayr-ı azimin teşvik edilmesinden, hatta bunun için, çocuklara hediyeler verilmesinden bahsedildi durdu.
Kim istemez, evlâdının Allah’ın kitabıyla hemhal olmasını; Kur’ân nûrunun, gönüllerine dolmasını?
Cami Derneği vazifelilerinin, teşvik maksadıyla, camilere gelen çocuklara meyve suyu, şekerleme ve çikolata gibi ikramlarda bulunduğunu; bu ikramın devam edebilmesi için arzu eden kimselerin buna katkı sağlayabileceğini imamımız makamında duyurdu.
Sağ olasın hocamız.
Hayra teşvik, ne âlâ!
Merkezî sistemle yapılan Cuma vaazında ise, yine aynı konu dikkate verilerek şöyle bir örnekleme yapıldı:
Hıristiyanların, çocuklarının kiliseye gitmelerini teşvik için hediyeler verdikleri; buna misal olarak da, bir babanın, oğlunun çok beğendiği bir bisikleti mağazadan satın alarak papaza teslim ettiği; ardı sıra, babanın oğlunu ikna ederek kiliseye götürdüğü ve çocuğa, en beğendiği bir bisikletin sürpriz kabilinden, papaz tarafından hediye edildiği örnek bir davranış biçimi olarak anlatıldı.
Biliyoruz ki, hediyeleşmek Peygamber Efendimizin (asm) sünnetlerinden biridir ve makbul bir davranış tarzıdır. Zira hadis-i şerifte, “Hediye, kulağı, kalbi ve gözü çeler” buyruluyor.
Ama bunun kilise üzerinden verilen bir örnekle anlatılması, medar-ı teşvik sayılması, pek de doğru olmadı.
Çünkü anlatılan bu mizansen; hediye mi, rüşvet mi?
Bir defa, birinde, ibadet değerinde ve okunan her harfinin on sevabı olan Allah’ın kelâmını öğrenmek için iman sahibi insanların, imanlı evlâtları zevkle, şevkle camilere giderler ve dahi gidiyorlar; diğerinde ise, gelenek gereği ve hatırı sayılır hediyelerle / rüşvetlerle, hiçbir dinî değeri olmayan âyin dinlemeye…
Zaten kiliselerin boş olduğu, ne genç ne de yetişkin Hıristiyanların buralara pek ilgi göstermediği; misyonerlerin, dolarlarla, kenardaki köşedeki kiliselere zihni bulanık gençleri celp etmeye çalıştıkları sır değil.
Hal böyle olunca: Hıristiyan dünyasından örnek verip, kiliseleri vitrine koymak sanırım pek yerinde bir teşvik tarzı olmadı. Belki niyet doğruydu, ama ortaya konulan obje yanlıştı.
Nakledilecek bize ait örnek davranışlar yok mu ki ecnebilerden misal veriyor, zihinleri o yöne kaydırıyoruz acaba? Avrupa’da görev yapanların her vesile ile “Avrupa, Avrupa” dedikleri gibi…
Bazen, kaş yapayım derken, göz çıkarıyor gibiyiz.