Bu yönüyle insan çok değerlidir. Fakat, insanı değerinden fazlasıyla vasfetmek hatadır.
Zâhiren pejmürde, miskin, meczub bir adamı hor görmek de yanlıştır.
Bilinmez ki, kimde ne var; kimde ne yok? İnsanların ameli, amelenin ruh hâli Rabbimize ayandır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin dediği gibi:
“Harabat ehlini hor görme zâkir /
Defineye malik viraneler var.”
Güzellik ruhta olmalı, kılık kıyafette değil. Çünkü, Allah (cc) fiziğe değil fikre bakar, zikre bakar; kalbindeki değerlerle değerlidir insanlar.
Manevî değerlerin neşvünema bulması, Yaratana karşı muhabbet; sevgi, korku, şefkat, merhamet kalpte meskûn duygular.
Yani, insan, ruhuyla, kalbiyle ve kalbindeki imanı ile insandır.
İnsan bedeni, ruh olmazsa ya da ruh manevî değerlerle doldurulmazsa, maddelerden müteşekkil bir kovan.
Böyle bir kimse cesediyle cüssesiyle, albenili kisvesiyle ancak dünyaperest kimselerin vitrinine yaraşır.
Ne olduğunu, nerede olduğunu; nereden geldiğini ve nereye gideceğini2 bilemeyen bir insan, yeryüzünde dolaşan bir hayvan.
Yanlış anlaşılmasın. Bu cümlemiz hakaret değil, hakikat!
Bediüzzaman’ın yakın talebelerinden Hulusi Bey, bu vasıftaki kimseleri kastederek; “Allah’ın şu muvakkat misafirhanede insan suretinde hayvanları eksik değildir”3 diyor.
Zaten insan, nev olarak hayvanat taifesine mensup bir varlık değil mi? Tâ ki, insanî değerleri fark edip, varlığını Hak yoluna rapt edip onunla doluncaya; Hâlıkına “kul” ve bu surette mahlûkatın “sultanı” sıfatına nail oluncaya kadar…
Demek insanı insan eden, iman denen cevherdir. Bu ise, ne alınır ne satılır, ne libasa takılır; nefes nefes yaşanır.
İman, beden içre bir değerdir; ruha hayat verendir. Rabbimizin takdirine razı olmak demektir.
İmam-ı Rabbanî’nin (ra) penceresinden ise insan profili şöyle görünür:
“Varlıkların en üstünü insandır. Mahlûkların en aşağısı, en kötüsü de, yine odur. Çünki, âlemlerin Rabbinin sevgilisi olan Muhammed Mustafâ (asm) insan olduğu gibi, âlemlerin Rabbinin düşmanı olan Ebû Cehl bin Hişâm da insandır.”4
İnsan olan her insan, zühd içinde olmalı; ruhundaki cevherini insanlara sunmalı.
Ve böylece, insanlığın cihanşümul makamında durmalı...
Dipnotlar:
1- Hadis-i Şerif, Müsned, 2: 244; Buharî, İstizan, 1.
2- Said Nursî, Mektubat, 195.
3- Albay Hulusi Yahyagil, Barla Lâhikası, 32.
4- İmam-ı Rabbanî, Mektubat-ı Rabbani, 70.