"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan nasıl kör olur?

Ali Rıza AYDIN
06 Ekim 2016, Perşembe
Gerçek körlük, bir İlâhî takdirdir. Ya doğuştan dünya ve dünyadakileri görmeden; ya da doğduktan, dünya ahvâlini gördükten sonra hastalık, kaza ve sair sebeplerden dolayı göremez hâle gelmektir körlük / âmâlık.

Dedik ya, bu, takdir-i Hüdâ.

Buna ne söyleyecek bir söz, ne de yapılacak bir yorum olur.

İnsanın gördüğü hâlde görmediği şeyler, durumlar da oluyor. Hani “bakmakla görmek birbirinden farklı şey” denir ya, işte öyle.

Peki, insan başka hangi şartlarda görmez, âdeta nasıl kör olur?

İşte işin bam teli, temas etmek istediğimiz can alıcı noktası burası.

Görmek ve gördüğü hâlde görmezden gelmek; yani, görmesine rağmen görmemek!

Bunun bir tek sebebi var: Şayet özür değilse, arka plân hesaplar.

Cazibedar menfaatler veya menfaat addedilenler bile bile yüz çevirmeyi, görmemeyi netice verebiliyor.

Zaman oluyor ki, insan, kabahatini ya da karşıdakinin kabahatini görmüyor, zulüm dahi olsa, yüz çeviriyor; haksızlığa, hukuksuzluğa göz yumuyor ve bunları görmezden gelebiliyor.

Neden?

Çünkü bu şeylerin arkasında saklı olan yüksek menfaatinden; tasavvur ettiği arka plân beklentilerinden. Böyle bir anlayış tarzı işi nereye götürür, kimleri götürür bilinmez.  

Bir de, ederinden, değerinden fazla sevmek kör ediyor insanı.

Satın aldığın eşyanın hoşuna giden ve sevdiğin tarafı, bazen, kusurunu setrederek görme fırsatını engellediği oluyor. Meselâ: Adam satın alacağı otomobilin aynasına, stop camına vuruluyor; döşemesinin rengine meftun oluyor ve böylesi bir bakışla görülmesi gereken daha önemli ayrıntıları gözünden kaçırdığı, görmediği olabiliyor. Zira önce o markayı seviyor, sevgisini, kusurlarına feda ediyor.

Tâ ki, o şeyi eline alıncaya, kapısına çekinceye kadar…

İnsanın, insana karşı olan sevgisinin de aşırılığı bir cihette böyledir.

Küçük bir kusuru, sahibini rencide etmemek maksadıyla görmezden gelip hoş görmek başka; -konusu, konumu ve pozisyonu ne olursa olsun- bir kimseye olan kör edici aşırı sevgisinden, perestiş derecesine varmış muhabbetten dolayı kabahatini, fenalığını, affedilmez yanlışlarını görmemek, olanları yok saymak bütün bütün başkadır.

Birincisinde iyi niyetle, affediş; diğerinde ise, iltimas, kayırma ve sürükleyici bir tutku ve dolayısıyla, sevdiklerinin zarar, sevgisinin de hasar görmesini engellemek adına duygusal bir menfaat söz konusudur.

Ve bu anlayış biçimi ve böylesi bir yaklaşım tarzı, gören gözünü kör ediyor, insanın. Zaten Peygambirimiz de (asm) bunun böyle olduğunu söylüyor ve bizi, “Bir şeyi aşırı sevmen, seni ona karşı kör ve sağır yapar”1 hadisi şerifiyle uyarmıyor mu?

Hülâsa:

Bir cânâ’nın, cananının sevgisine bedel, candan geçmek yerine; canına can katması daha doğru değil mi? Bu, samimî sevginin doğru sonucu olmaz mı?

İnsan, gülü sever, dikenini görmezse; gözünden esirgediği evlâdının hatasını yermezse; sevgisinin sınırını bilmezse, bu, bir gün olup tene dokunduğunda, tatlı canını acıttığında gözlerinin körlüğünü görecek, ama biraz geç kalmış olacak.

İşte o gün, “Keşke görebilseydim!” dense de, nafile!..

Dipnot: 1- Ebû Davud, Edeb: 116; Müsned, 5: 194; 6: 450.

Okunma Sayısı: 9473
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı