Aynı olumsuz sonuçları veren, çözüm getirmeyen durumların tekrarlanması, sürdürülmesimesi, Çözümsüzlük üreten bir kısır döngüdür.
Kıssadan hisse, buna örnek bir iktibas:
Yavru fare annesine sorar:
“Şu dünya ne tuhaf değil mi anne?”
“Neden?”
“Biz kediden korkuyoruz; kedi köpeklerden; köpekler insanlardan; insanların erkekleri kadınlardan; kadınlar ise, bizden korkuyor!”
Görüldüğü gibi, durum bir çözümsüzlük yumağı; yani, tam bir kısır döngü!
Merhum Süleyman Demirel, “Korku dağlara taşlara sindi” diyordu meydanlarda. Bu tabirden yola çıkacak olursak; herkes, her şeyden korkar durumda. İşin nedeni, niçini ayrı bir konu…
“Fobi” denen belirli nesneler veya durumlar karşısında duyulan olağanüstü yılgınlık ve korku, birçok insanının lâtifelerine sinmiş âdeta.
Buna ister ihtiyat diyelim, ister korkmak, ister ürkmek; ama vakıa bu ve bir süredir yaşanan şu:
Telefonla rahat konuşamıyorsunuz, dinlenir korkusuyla; sosyal medyada, izlenir korkusuyla düşüncenizi ifade eden bir şey veya bir imaj paylaşamıyorsunuz; kurumlarda fark ettiğin bir yanlışı, devlet dairesindeki bir hatayı şikâyet edemiyorsunuz OHAL korkusuyla; idarî makamlarında bulunanlar hakkında bir düşünce beyanında bulunamıyorsunuz, bir yaftaya maruz kalma, mağdur olma korkusuyla.
Halk idare edenlere, idare edenler halka; ast üste, üst asta; “ne olur, ne olmaz” endişesiyle, ihtiyatla yaklaşır durumda. Ve nihayet, seçim sandığına gittiğimiz gün bile insanlarda, “Ya hile yapılır da oyum ziyan olursa?” sorusu… Varsayım da olsa, bu korkuyu yaşadık.
Esasen, hürriyetin olduğu yerde “o hâl korkusu, şu hâl korkusu” olmamalı, bu duygu, kapıya konmamalı ve insan, ne söyleyecekse, “göğsünü gere gere” söyleyebilmeli “vatan” dediği yerde.
Elbette ki korku duygusu, insan fıtratında var olan bir duygu. Ama bu duyguyu Cenâb-ı Hak, insanın insandan korkması; korkuyla yatıp, korkuyla kalkması için vermemiş.
Genel manada korku, insanın başına gelmesini istemediği şeye karşı duyduğu endişedir. Buna göre mü’minler Allah’tan, Kıyâmet gününden, Cehennem azabından; Cehennem azabına sebep olacak davranışa dalmaktan korkmalıdır.
Zaten, Rabbimiz, “Yalnız benden korkun” (Bakara, 150). Emretmiyor mu? Gerisi, hikâye…
Hatadan dönmek, fazilettir. Dün, dünde kaldığına, yeni bir idarî dönem başladığına göre; bütün bunların ve bunları netice veren sıkıntıların artık geride kalması; ülkemizin, dolayısıyla halkımızın sulh, sükûn ve korkudan ârî nice günler, aylar, yıllar geçirmesi samimi temennimizdir.