"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kuş kafesten uçmadan

Ali Rıza AYDIN
26 Nisan 2018, Perşembe
En etkili nâsih olan ölüm, ölene değil, kalana ders-i ibret olması gerekirken ne hikmetse pek tesiri olmuyor.

Dünyaya meftun, makama düşkün, lezzete müptelâ ve nazik bedenine esir olan insanoğlu, onlarca defa gördüğü musallayı, dolayısıyla, mevti kendisine oldukça uzak görüyor olmalı ki, her kim ölse, savuşturup geçiyor.

Kalın gaflet duvarı, bir gün kendi hayatının da sona ereceği, içinde birkaç saatliğine misafir olacağı tabutuyla birlikte o musallaya konacağı hakikatini perdeliyor; aldatıcı bir rehavet veriyor.

Gel gör ki, gelmesi mukadder olan ölüm er geç gelip çatacak, emaneti alacak.

Hem de her geçen gün hızlanarak, artarak!

Vaziyet ortada:

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) tesbitine göre ölüm sayısı 2015 yılında 405 bin 202 iken, bu sayı yüzde 4,2 artışla 2016 yılında 422 bin 135 olmuş. Buna göre ölüm hızı, 2015 yılında bin kişi başına 5,2 iken, 2016 yılında bin kişi başına 5,3 olmuş.1

Yani, yolculuk hızlanmış.

Yine aynı istatistikî tesbite göre, söz konusu 422 bin 135 ölüm vak’asının yüzde 54,8’ini erkekler, yüzde 45,2’sini kadınlar oluşturmuş.

Bediüzzaman, 

“…Gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım vakit kendime baktım, vücudum kabir tarafına bir inişten koşar gibi gidiyor” sözüyle ömrün emele yetmediğini, dünyanın vefa etmediğini hazin bir dille ifade ediyor; bizi ikaz ediyor ve bunu, Niyazî-i Mısrî’nin,

“Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere,

Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber” beytiyle bu hakikati ifade ediyor. 

Ardı sıra da; “Dünya ile beni kuvvetli bağlayan ümitlerim, emellerim kopmaya başladılar. Hadsiz dostlarımdan ve sevdiklerimden mufarakat (ayrılma) zamanının yakınlaştığını hissettim”2 diyor.

İnsanın emeli uzun olunca, elemi de çok olurmuş.

Öyle diyorlar.

Tul-i emel, olmazlara “olur” dedirtiyor, karanlıkta ışık belirtiyor. Yani, serapvarî yanıltıyor, avutuyor ve akıbet, ağlatıyor.

Ağlamak, elden gidene değil de gidilen yer içinse, ne âlâ; aksi hâlde hasâret.

Bilenler, hâl-i pürmelâlimizi “Balığı tavaya koyan, oltadaki yem” deyimiyle tarif ediyorlar.

Şu hâlde, kızgın kaba konmamak, albenili, câzibeli dünya metaına kanarak batağa batmamak; iblisin oltasına “yem” olmamaktan geçiyor.

Bakınız, Gönüller Sultanı Efendimiz (asm), “Ölüm gelip çatmadan, şehevî ve nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz”3 buyuruyorlar.

Hz. Ali’nin (ra) tabiriyle, 

“Ölüm kuşu hayat ağacına konduğu zaman sızlanıp durma”mak için…

Orada “hay” olmak için, burada meyyit olmak.

Dipnotlar:

1- ttps://www.cnnturk.com/turkiye

2- Said Nursî, Lem’alar, 224.

3- El-Aclunî, Keşfü’l-Hafâ, 2: 291.

Okunma Sayısı: 2376
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı