"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ne güne kaldık yâ Rab!

Ali Rıza AYDIN
10 Eylül 2015, Perşembe
Kim ne yaparsa yapsın, hesabını verecek; yaptığının mahsulünü elbet bir gün derecek. Hâl böyle olunca; hiç kimse mahkeme-i kübradan müstağnî olamaz; bunu, aklından çıkartmamalı.

Burada işler tıkırında gidebilir, daha doğrusu, gittiği zannedilebilir; ama hiçbir zaman zulüm âbâd olmuyor; mazlûmların âhı yerde kalmıyor.

Hz. Mevlânâ, “Ey Zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun” sözüyle, esasında, keskin sirkenin kendi küpüne zarar vereceğini hatırlatıyor.  

Risale-i Nur’da; “Zâlim izzetinde, mazlûm zilletinde kalıp, buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor.”1 denildiği üzere hiçbir fenalığın, yapanın yanına kâr kalmayacağı; “mahkemenin, kadıya mülk olmayacağı” hakikatini hesaba katmak gerekir.

Bugünlerde bir kısım basılı-görsel medyaya, “zan” üzerine ve mevhum bir sıfat giydirerek baskı uygulandığını; namuslu bir iş adamının, ancak namussuzlara reva görülebilecek bed muamelelere maruz bırakıldığını; bu kimsenin harîm-i ismetine el uzatılıp, ev halkının taciz edilişini ibretle müşahede ediyoruz. 

Ûlül-emr, ahaliye şefkatli davranmalı ve hami olmalı; “Kaşının üstünde gözün var” kabilinden gerekçelerle ezerek, üzerek onlara dert değil, dertlerine derman olmalıdır. Teb’asının huzurunu temin etmek ûlul-emrin vazifesi değil mi? Hele ki, mesul mevkide bulunanlar, Müslüman ise; işinde gücünde, sözünde sohbetinde İslâmî referansları bol kepçe kullanıyorlarsa…

... 

Hz. Ömer (ra), valisi Amr b. Âs’a (ra) bir mektup gönderir ve ona şöyle der: 

“Duydum ki, bir minber yaptırmışsın. Oraya çıkıyor, halka tepeden bakıyormuşsun! Sen ayakta dikilip konuşurken, Müslümanların senin ökçelerinin altında bulunmaları sana yetmiyor mu? Sana emrediyorum: O minberi hemen kır ve kaldır!”2

Evet… 

Nerede o Ömer, nerede o emir?

Kâzım Karabekir Paşa’nın günümüze ışık tutan iki cümlesini nakletmenin tam yeri: “Her işin evvelâ hakikatini ara ve öğren, sonra münakaşasını istediğin gibi yap.” “Yirminci asırda zan ve vehimle millet idare edilemez.” 

Aksi hâlde, insanlara zulümdür.

Sözü fazla uzatmayalım: 1976’da, bir tarafta anarşinin, tedhişin, terörün hüküm sürdüğü; bir tarafta da okuduğu kitaplarının; tespih takke seccade gibi dinî levazımatın suç âleti sayılarak dindar insanların mahkemelerde süründürüldüğü o saadetli (!) günlerde kaleme aldığım bir şiirimin ilk kıtasını bilvesile sizlere arz ediyorum:

EYVAH

Kahpelik de revaç buldu, ne güne kaldık yâ Rab
Zulme giriftâr olan nice sineler harâb
Tespih, takke, seccade onlar için suç oldu
Sana şekva değil ya, beklenir oldu gazab. 

A. R. A

Dipnotlar:

1- Said Nursî, Sözler, 54.
2- el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, 5: 937.

Okunma Sayısı: 1579
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı