“Savaş mı teknolojiyi doğurur, teknoloji mi savaşı doğurur” şeklindeki bir suale, “eskiden savaşlar teknolojiyi doğuruyordu, şimdi ise teknoloji savaşları doğuruyor diye cevap vermek mümkündür.
Belki geçmişte savaş teknolojiyi doğuruyordu, şartlar buna zorluyordu; ama günümüzde, teknoloji savaşı doğurur oldu.
İnsanî değerlerin neredeyse iflâs ettiği günümüzde, insanın insanı karınca gibi ezmeye baktığı zamanımızda geliştirilen silâh sanayiine, keşfedilen yeni yeni harp teknolojilerine denenmek için kobay ve pazar gerekiyor. Teknolojinin zalim ellerde bulunması ise, mazlûm ve fakir ülkelerin ezilmesini netice veriyor. Böyle olunca, dünyadaki; bilhassa, birliğini beraberliğini tesis edememiş, kafası karışık ve düşmanla barışık İslâm coğrafyasındaki ülkelerin ıztırabı bitmiyor.
İşte Afganistan, işte Pakistan; Libya, Mısır, Irak, Yemen, Filistin, Suriye vesaire, vesaire…
Biz hâlâ tartışaduralım, “Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar” diye. Elin adamı tezgâhını kurmuş; kurtlar, sofrasına kurulmuş; ya fiilen ya da fikren varmış gözüne kestirdiği ülkelerin göğsüne oturmuş!
Âdeta dökülen kanla beslenen iktisadî güce ve ileri teknolojiye sahip ülkeler, timsah gözyaşları dökmekten, masum ve mazlûm insanların dökülen gözyaşlarını görmeye zamanları olmuyor!
Bir tarafta, her gün, adını ilk defa duyduğumuz bombaların, silâhların, gazların taarruzlarıyla vefat eden, bir tarafta da hayatlarını yok sayarak, ölümü göze alarak el kadar botlarla aç-biilâç, deryalara açılan, sahillere saçılan binlerce insanın dramı…
Tablo, paranın, teknolojiyi; teknolojinin ise dengesizce, acımasızca hatta hunharca ve zalimane savaş musîbetini netice vermesinden başka nedir?
Hâlbuki -mecburiyet tahtında ise- savaşın asıl hedefi yok etmek, silip süpürmek değil; zararlıyı, zararsız hâle getirmek; ihtilâf unsurlarını bertaraf emektir.
6 Haziran 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın ilk cümlesinde, “Bir insan ömrü içinde, iki kere insanlığa tarif olunamaz acılar yükleyen savaş belâsından gelecek nesilleri korumaya azmetmiştir” deniyor.
İyi de, hani nerede o azim, o irade?
Bugün dünya; dünyanın sakinleri olan insanlık, klâsik sözlerle avunmak yerine; dünyayı, nasıl “yaşanabilir bir dünya”; çıkar ve menfaatinden başka bir şey düşünmeyen insanlardan, nasıl “paylaşabilen bir toplum” çıkarabiliriz sorusunun cevabını bulmalı.
Tabiî ki, gündemine alan, buna sevdalanan olursa!..