"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sohbetimiz “tatlı” olsun!

Ali Rıza AYDIN
09 Ekim 2014, Perşembe
Günlerce hazırlanıyor insanlar aylardır bekledikleri bayramın hazzını yaşamak, çevresine yaşatmak ve yaşayışına tat katmak için.
Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı arası yetmiş gün. Yetmiş gün olmasa da, yedi gün, bayram hazırlıkları içinde geçiyor. Kurban keseceksek, günler öncesinden onun tedariki yapılıp, işin adı konduktan sonra sıra misafirlerimizi nasıl ağırlayacağımıza, neler ikram edeceğimize geliyor. Ailede yapılan istişareden sonra, evin hanımı kolları sıvıyor ve başlıyor bir şeyler yapmaya, hazırlamaya.
Kurban etinden yapılma ananevî kavurma ikramı biraz ayağını çekse de, ikram tepsilerinde baklavalar, kadayıflar, sütlü tatlılar performansını hiç kaybetmiyor; daima ilk sırada yerini alıyor. Şeker ikramını da hesaba katarsak, bayram, tadından yenmez oluyor maşallah!
İnsan bazen bu tatlı mönülerin arasında şöyle bir tuzlu şey aramıyor değil doğrusu. Meselâ: Bir iki dilim salatalık turşusu, birkaç tane tuzlu pasta ya da birkaç dilim domates, salatalı vs…
“Birader, bayramda da misafirlere bunlar ikram edilir mi” diye düşünenleriniz olabilir. Doğru, doğru olmasına da; ziyaretin çokluğu, insanın aşırı tokluğu bunu ihtiyaçtan gördürüyor.
Neyse ki, ara sıra bayram tepsilerinde börek çörek ya da ayran çıkacak olursa, o an, “bayram alâ bayram” oluyor midelerde.
Elbette ki, yukarıdaki sözlerimin içinde hakikat payı olmakla birlikte, işin diğer yönü lâtife.
Yalnız, şurası bir hakikat ki, insanımız misafirine ikram etmek için âdeta parçalanıyor; elde mevcut ne varsa, tutup, onu sunuyor.
Sağlık uzmanları “aman, şunları yiyin, şunları yemeyin” dese de her bayram öncesi; ev sahibi de, “şunu da ye, bunu da ye” ısrarından bir türlü kendini alamıyor.
Öyle ya, o an yakamız elinde! Hane sahibi, o.
Biz de öyle yapmıyor muyuz?
Hazırladığımız şeyleri ikram etmek için ne kadar çok gayret ediyorsak, ikram edilenleri kabul etmemek için de o kadar çok enerji sarf ediyoruz.
Niyetler hâlis, ama uygulamalar problem. Çünkü tıbbın üstadı İbni Sina, kısaca, “Yediğin zaman az ye” ikazının ardından “Şifa hazımdadır” diyor.
Her hâlde, muhterem, bu tavsiyesini bayramların dışındaki günler için yapmış olmalı!
Eh, ne yapalım? İşe neresinden bakarsak bakalım, bunun adı “bayram”.
Meselenin aslı: İbadetin ardı sıra, Rabbimizin ikramı. Bize kimin eliyle ve ne surette ulaşırsa ulaşsın, bu bir İkram-ı İlâhî. Bize düşen, fark etmek; nimetlere şükretmek.
Cenâb-ı Hak cümlemize, sıhhat ve afiyetle nice bayramlara ulaşmayı nasip eylesin.

Okunma Sayısı: 1050
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı