"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sorumluluk bilinci

Ali Rıza AYDIN
19 Nisan 2018, Perşembe
Baba evlâdına, hoca talebesine, komutan askerine, idareci de idare ettiklerine karşı sorumludur.

Aile reisi çocuklarının iaşesinden, ibadetinden, hâl ve gidişatından; hoca rahle-i tedrisindeki talebenin eğitiminden; komutan askerinin talim ve disiplininden; aşağıdan yukarıya kadar her mevkideki idareci de, idare ettiği insanların huzurundan, sükûnundan, emniyetinden ve onlardan meydana gelen toplumun nizamından mesuldür.

Özellikle idare edenler, edilenlere karşı, yapmadıklarından ya da ihmal ettiklerinden dolayı hem hukuken sorumlu, hem de manen vebal taşırlar.

Nasıl ki, bir aile reisinin ıyaline yedirip içirmediğini yiyip içmesinin; onları sefil, perişan bırakıp kendisinin ihtişama bürün- mesinin adaletle ve ahlâkla izah edilecek bir tarafı yoksa; idare ettiklerine adaletli davranması, onlara, refah sağlaması gereken idarecinin de idare ettiklerini ihmal edip müşkülata düşürmesi ve makul göstermek için mazeretlere sığınması, elbette ki maşerî vicdanlarda onu mesul eder.

Anaya babaya evlâdı, hocaya talebesi, komutana askeri emanet olduğu gibi; idarecilerin her türüne de, idare ettikleri birer emanettir.

Saadet asrından bir misal:

Ebû Şeyme b. Sâbit diyor ki: “Hz. Ömer (ra) birisini vali olarak tayin ettiğinde Ensâr’dan ve bazı kimselerden bir cemaati şahit tutarak, ona; ‘Ben, seni Müslümanların canlarına musallat olasın diye yönetici yapmadım’1 derdi.” 

Âsım b. Ebî’n Nücûd’da işin bir başka yönünü naklediyor: 

“Hz. Ömer (ra) valilerini tayin ederken, onlara gösterişli ata binmemelerini, has ekmek yememelerini, ince, alımlı elbise giymemelerini, kapılarını ihtiyaç sahiplerine her vakit açık tutmalarını şart koşar ve ‘Eğer bunlardan birine uymazsanız görevden alınırsınız!’ derdi.2

Görüldüğü gibi, Hz. Ömer (ra), hiç kimseyi, bulunduğunuz makamı temlik edin, saltanat sürün, ahaliye karşı üstünlük taslayın diye göndermez; giyip kuşanacakları kıyafetin evsafına kadar hayat tarzlarını, davranış biçimlerini, sorumluluklarının ağırlığını bildirir; aksi hâlde, akıbetlerini de peşinen söylermiş.

Yani mührü alan, hiçbir zaman, “Bu makamın malikiyim” demezmiş.

Zaten İslâmî ahlâkın şiarı da bu değil mi?  

Adalet, adalettir; ahlâk, ahlâktır. 

Bunun dünü bugünü yok.

Değişen, uygulayan insanlar.

“Mahkeme kadıya mülk değil” atasözü meselenin çerçevesini çiziyor; bunu bilen, bu kisveye giriyor.

Zira sorumluluk bilincine sahip olmak, erdemdir.

Yaratanın rızasına talip olmak demektir.

Bilene…

Dipnotlar: 

1- Hayat’us-Sahabe, 1: 442 (İbn Ebî Şeybe, 6: 461). 

2- Age,  2: 324.

Okunma Sayısı: 2246
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı