"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sosyal medya vitrin mi?

Ali Rıza AYDIN
23 Şubat 2017, Perşembe
Gösterme; herkese duyurma, dile düşürme, sergileme manasına gelen teşhir, ne hikmetse çoğu zaman ekseninden kayıyor.

Neyin gösterilip neyin gösterilmeyeceği; neyin sergilenip, hangi şeylerin setredileceği bile, birbirine girift hâle geldi. Ne garip ki, insan, mahremine dönüp bakılmasına tahammül edemediği hâlde, sosyal medya da, özel hayatına ait ya da müstesna günlerini görüntüleyen çarşaf çarşaf resimleri; bir cihetiyle mahremiyetini, fütursuzca teşhir etmekten sakınmıyor.

Mahrem ile nâmahrem; yani, helâl ile haram birbirine karışık!

Halbuki, Kur’ân-ı Kerîm’de; “Yabancı olarak bir erkeğin kadına bakması gibi kadının da erkeğe bakması haramdır” (Nur, 30-31) buyruluyor.

Haram haramdır, bunun sireti, sûreti; canlısı cansızı olmaz.

Sosyal medya, haber verme, haberdar olma imkânını alabildiğine genişleten bir imkân. Ama bunu doğru kullanır, doğru yere koyarsanız imkân olur; aksi takdirde, -maazallah- isyan olma riski var.

Bediüzzaman’ın, “Çok silik söz ticarette geziyor” (Münâzarât, 49) diyor ya, aynen öyle; işe yaramaz olan, yarayanları da yaramaz hâle getiren çok söz, çok lâkırdı, çok fotoğraf ortalıkta geziyor.

Adam yediği yemeği, verdiği ziyafeti; hatta pişirdiği soğanlı yumurtayı bile yakın çekim kareler olarak paylaşabiliyor. Çarşıdan, pazardan evine getirip götürdüğü gıda maddelerini “birileri görür de canı çeker, vebale girerim” endişesiyle sepette, torbada taşıyan bir ecdadın ahfadı olduğumuzu ne de çabuk unuttuk.

Ya da, unutturulduk!

Husûsî mekânlarına, gayrın girmesini asla kabullenemeyen hassasiyetteki bazı kimseler, hanesinde çektiği / çektirdiği fotoğraflarını, videolarını herkese açık sosyal medya sayfalarında rahatlıkla paylaşabiliyor; o özel hâlini, alenen teşhir edebiliyor.

Demek, hassasiyet, bazı kimselerin görmemesiyle sınırlı; cihan âlemin görmesinde ise, sınır yok.

Anlaşılan o ki, “nâmahrem”in tarifi son zamanda değişmiş!

Kendi kendimizi beyhude yere kandırmayalım.

İlâhî emrin, kitabî hükümlerin dünü, bugünü, yarını yoktur.

Ne emredilmişse, odur.

İşin şaşılacak yanı; bu garabete düşmenin dinlisi, dinsizi de olmuyor. Ciddî bilinen kimselerin ciddiyetsiz manzaraları, sosyal medyada boy boy, kare kare!

Cana safa sözler, ibretamiz görüntüler umuma arz edilir, ibrete, tefekküre vesile olursa ne güzel. Belki bu, hasenât da sayılabilir. Ki, bu kabil çalışmalarını herkesin istifadesine sunan insanlar da var. Bunlar, ancak tebrik edilir.

Sağ olsunlar, var olsunlar.

Oralarda, “Sulukule kavgası” misali, karşılıklı atışmanın, tartışmanın; polemik yapmanın ise, ne ibretlik ne hikmetlik ne de ahlâkî bir yanı var. Ne hatır, ne gönül, ne dost ne de düşman fark etmiyor bu yerlerde; “benden sonra tufan” anlayışıyla vuruyor insanlar birbirlerine, vurabildiğince.

Bu davranışlar ve böyle davrananlar da ancak kınanır!

Dikkat edelim!

Atmak, tatmak, bakmak; hiçbir zaman, bataklığımız olmasın. 

Okunma Sayısı: 1768
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı