"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yoldan çıkmak!

Ali Rıza AYDIN
10 Kasım 2016, Perşembe
Yazımız için seçtiğimiz bu başlığın, mefhûm-ı muhâlifi doğru yoldan ayrılmamak, uygunsuz işler yapmamak, azmamak; yani, İlâhî emirlerle çerçevesi çizildiği üzere sırat-ı müstakim hattında gitmek, mutî olmak; kısacası, “sapmamak” demektir.

Yozgatlı Hüznî’nin, mısralarındaki, “Hâlıkı bırakıp mahlûka tapma / Doğru git eğrilme, yolundan sapma” ikazında olduğu misilû.

Bildiğiniz gibi yol, geçecek yer, bir yerden bir başka yere giderken geçilen yer mânâsına gelen belirlenmiş ve tahkim edilmiş arazi şeritleridir.

İnsanın var oluşundan beri seyrettiği yol ve dolayısıyla, yolculuğu ise; ruhlar âleminden başlayarak anne karnından, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, kabir ile ahiret arasındaki bekleme mahalli olan berzahtan, haşirden, sırat köprüsünden geçerek, ebedî hayata vâsıl oluncaya kadar devam etmektedir.1

Bu uzun seyahati kazasız belâsız, zararsız ziyansız emniyetle tamamlayıp, maksud-u mahalle varabilmek; yani selâmetle yol alabilmek, doğru yönde ilerleyebilmek için bir yol göstericiye; yanılmaz ve yanıltmaz bir rehbere, mâhir bir kılavuza ihtiyaç vardır.                                                                                        

O yol gösterici, o yanıltmaz rehber ise, nebî olarak Peygamber Efendimiz (asm); kitap olarak da, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm’dir.

Herhangi birimiz bulunduğumuz mahalden bir başka şehre gidecek olsak, en azından, yanımızda götüreceğimiz ve içinde zarurî ihtiyaçlarımızın bulunduğu bir çanta hazırlarız. Ya, uzun bir yolculuğa, ebedî ikâmetgâhına müteveccih olan insan, daha ciddî hazırlıklar yapmaz mı?

Yolun yönü, yolcunun yönelişi; yolun nereye götürdüğü, yolcunun nereye gitmek istediği ise, son derece önemli. Buna, Asr-ı Saadet’ten bir misal:

Rebî bir Zeyd anlatıyor:

“Bir gün Nebîler Nebîsi (asm), her zamanki gibi yolda yürürken Kureyşli bir delikanlının yoldan ayrılarak yürüdüğünü gördü. ‘Bu, filân değil mi?’ diye sordu. ‘Evet, odur’ dediler. ‘Onu çağırınız’ buyurdu. Genç adam gelince, Allah Resûlü (asm): ‘Neden yoldan ayrılarak yürüdün?’ diye sordu. Genç: ‘Tozdan korunmak için’ dedi. Efendimiz o gence:

“Yoldan ayrılarak yürüme! Allah’a yemin ederim ki, Allah yolundaki bu tozlar, Cennetin güzel kokularına denktir!’2 buyurdu.”

Demek ki, yol, Allah yolu olmalı; ruhlarımız bu sevdayla dolmalı.

“Gönlümde daima yeni bir yol hazırlığı / Her lâhza başka beldelerin iştiyakı var” mısralarındaki hasretle, iştiyakla hazırlanmalıyız sonsuz saadetin, sınırsız lezzetin mahalli olan memlekete.

Kuluz. Kusurla ve ma’lûlüz.

Hatalarımız, seyyiatımız diz boyu. Eğer Rabbimizin rahmeti bize imdat etmezse, nasıl olur hâlimiz? Bu itibarla, gelin, bir yola girelim; doğrulalım, düzelelim; “kul” olmaya özenelim.

Ve… Ne yoldan çıkalım, ne de yoldan çıkaralım! Zira çıkan da, çıkaran da -maâzallah- rezil rüsvâ olacak.

“Ama ben?”

Seni beni yok, bu işin. Çünkü tehlike, herkes için!

Okunma Sayısı: 1860
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı