Bir sıkıntıyla karşılaştığımızda aklımıza gelen ilk şey, her derdimize derman olan Yüce yaradanımıza sığınır ve çözümü için içten duâ talebinde bulunuruz.
Toplum olarak, duânın inancımızda büyük bir yeri var olduğu için, Kur’ân-ı Kerîm ve hadisi şeriflerde duâya büyük önem verilmiştir. Yüce Rabbimiz, Peygamber Efendimize (asm) hitaben, “De ki: Duânız olmazsa Rabbim size ne kadar değer verir?” buyurmaktadır. Bu âyete paralel olarak Peygamber Efendimiz de, “Duâ ibadetin beynidir” buyurarak, adeta duâsı olmayan bir insanın cansız bir varlıktan farkı olmadığını vurgulamışlardır.
Bununla birlikte duâ, insan ile yaratıcısı arasında bir iletişim vasıtasıdır. Aynı zamanda duâ, insanın, yaratıcısını tanıma ve her türlü problemlerini halledecek kudrete sahip olduğunu itiraf etme refleksidir. Duâ, çaresizlere çare, güçsüzlere güç, umutsuzlara umut, hastalara şifa, düşkünlere dayanak ve teselli kaynağıdır. Duâ sayesindedir ki Seyit Onbaşı, 215 kilogramlık top mermisini sırtlayarak top namlusuna yerleştirebilmiş ve dünya siyasetinin seyrini değiştirmiştir. O duâ iledir ki, Bedir Savaşında Hz. Peygamber’in (asm) avucundan fırlatılan toprak tanecikleri, düşmanlara birer mermi gibi etki yaparak onları bozguna uğratmış ve böylece İslâm’ın ilelebet devamını ve Allah’ın isminin ebediyete kadar yeryüzünde anılmasını sağlamıştır.
İbadetin özü olan duânın, yeri ve zamanı olmadığı için, bir Müslüman her yerde ve her zamanda duâ etmelidir. Sokakta, otomobilde, iş yerinde, trende, otobüste, uçakta, büroda, evde, camide, fabrikada, Kâbe’de ve aklınıza gelen her yerde devamlı duâ etmeli ve bunu alışkanlık haline getirmeliyiz. Çünkü duâ eden insan, kendisinin aciz ve zayıf bir kul olduğunu, isteklerini kendi başına yerine getiremeyeceğini ve bunları ancak kendisine Allah’ın verebileceğini kabul etmiş olur. Zira Allah bize şahdamarımızdan daha yakındır ve O’nun bizlere merhameti, bir annenin çocuklarına merhametinden fersah fersah daha ileridedir. Duâlarımızın kabul edileceğine en güzel delil, Mü’min Sûresi’nde geçen, “Bana duâ edin ki duânızı kabul edeyim.” âyet-i kerimesidir. Bu âyet-i kerime, itaatkâr-asi, uzak-yakın bütün insanları, her türlü ihtiyaç ve isteklerini, bütün açıklığıyla Allah’tan istemeye dâvet etmektedir.
Duâ rahmet kapılarını açan bir anahtar olduğu için, özellikle İslâm âlemini perişan eden, yakıp yıkan fitne ateşinin sönmesi, şer güçlerinin planlarının akim kalması, Müslümanların, ferasetlerini kullanarak bunlara alet ve maşa olmamaları için, bol bol duâ etmeliyiz. Duâ ile belâların kalkması İlâhî kaderden olduğu için, bu yönüyle duâ, belâların kalkmasının sebebi ve rahmetinin celb edicisidir. Meşrû olan her işimiz için Cenâb-ı Hak’tan duâ ile talepte bulunabiliriz. Bizler aciz ve zayıf olduğumuz için, dünyevî veya uhrevî her konuda Allah’ın yardımına muhtacız. Allah, insanlar üzerine musîbet ve azabını indirdiği gibi, mağfiret ve selâmetini de indirir. Şimdi, İslâm âlemine düşen bu belâ ve musîbetlerden kurtulmak için, kardeş kanının durması için, huzur ve güven içerisinde yaşamamız için, Allah’a lâyık birer kul ve habibine lâyık ümmet olmamız için hepinizi tam bir sadâkat ve teslimiyetle duâ etmeye dâvet ediyorum. Emin olun duâ havuzunda biriken duâlar karşılıksız kalmaz ve Allah’ın izniyle bu ümmet sıkıntılarından kurtularak rahata ve huzura kavuşur.
Ya Rab! Ülkemizi, milletimizi ve bütün İslâm âlemini, her türlü belâlardan, musîbetlerden, depremlerden, yangınlardan, düşman istilâsından ve dünyayı kasıp kavuran terörden koru! Birlik ve beraberliğimizi bozma! Bir âyet-i kerimede, “İnnemel mü’minine İhvatün” “Bütün mü’minler kardeştir” diye buyuruyorsun,Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Arabıyla, Acemiyle ve mü’min olduğunu kabul eden bütün unsurlarınla, kardeşlik duygularımız kopmayacak bir bağla birleştirerek huzur içinde yaşamamızı nasip eyle! Amin!