"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sadakat ve fedakârlığın zirvesindeki İslâm fedaisi

Ali SİNOĞLU
19 Haziran 2014, Perşembe
Çağımız büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Kur’ân, iman ve İslâmiyet hizmeti için, dünyevî rahatlıkları feda ederek, dünyevî ve şahsî servetleri elinin tersiyle reddetmiş, zühd, takva, riyazet, iktisat ve kanaatle ömür geçirerek, dünya ile alâkasını kesmiştir. Bunun en bariz örneğini, bizzat hayatını incelediğimizde görebiliyoruz.
Bediüzzaman Hazretleri, Müslümanların refah ve saadeti için, bütün ömür dakikalarını, sırf iman hizmetine vakf ve hasretmek ve ihlâsa tam muvaffak olmak için, kendini dünyadan tecrid ederek mücerred kalmıştır. Evet, Bediüzzaman iman ve İslâmiyet hizmeti için her şeyden fedakârlık yapan, fakat bütün bunlarla beraber ubudiyet, zühd ve takvada da bir istisna teşkil eden tarihî bir İslâm fedaisi ve Kur’ân-ı Hakim’in muhlis bir hadimi payesine yükselmiştir.
Üstad Bediüzzaman, çok ilimlerde müstesna bir çok eser yazabilirdi. Fakat o “Zaman iman kurtarmak zamanıdır” demiş ve bütün himmet ve mesaisini ve hayatını, ulum-u imaniyenin telif ve neşrine hasretmiştir. Merhum Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendinin bir eserinde fedakârlıkla ilgili şöyle manidar bir sözünü dikkatlerinize arz ediyorum: ‘’İslâm bugün öyle mücahitler ister ki, dünyasını değil, ahiretini dahi feda etmeye hazır olacak.” İşte Bediüzzaman, bu müstesna tecellinin en parlak misalidir. Bütün ömrü boyunca mücerred kalmış ve dünyada hiçbir şeyle alâka peyda etmeyerek yaşamış, “Bütün malımı bir elimle kaldırıp götürebilmeliyim” dediğinde, bu halin sebebi sorulunca, ‘’Bir zaman gelecek, herkes benim halime gıpta edecektir. Saniyen, mal ve servet bana lezzet vermiyor, dünyaya ancak bir misafirhane nazarıyla bakıyorum” demiştir.
Gerçekten Üstad Hazretleri Şanlıurfa İpek Palas Otelindeki odasında vefat ettikten sonra Tereke Hâkimleri tarafından tutulan tutanaklarda bütün servetinin bir sepetten ibaret olduğu tesbit edilerek, adeta yukarıdaki sözlerinin doğruluğu tescillenmiş ve dünya namına hiçbir şeyinin olmadığı kamuoyuna sunulmuştur. Elbette, bütün vaktini ve hayatını hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeye hasr ve vakfeden bir İslâm fedaisinin dünya diye bir derdi olmasa gerek ki, bunu hayatıyla ispatlayan ender âlimlerden birisidir.
Talebesi olmakla şeref duyduğumuz, Nur Talebeleri olarak bizler, bu şablona ne kadar uyabiliyoruz? Evvelâ kendi nefsimden başlayarak itiraf edebilirim ki, dünya-yı deniye öyle fuzulî ve malayani şeylerle bizleri oyalıyor, zihinlerimizi müşevveş ederek, bırakın ahireti ve hizmeti düşünmeyi, dünyayı bile bize zindan ediyor. Şan ve şöhret hırsı, makam ve mevki sevdası, yat-kat-araba hastalığı ve saymakla bitmeyen istek ve arzularımız bizleri içinden çıkılamaz olaylarla karşı karşıya getirmektedir. Bu tür olumsuzlukları, en kısa zamanda belleğimizden silerek atmalı ve nefis muhasebesi yaparak, artı ve eksilerimizi masaya yatırmalıyız. Daha çok Risale okuyarak, fuzuli şeylerle kirlenen beynimizi nurlandırmalıyız. Birbirimizi severek, ittihad ve uhuvvetimizi pekiştirmeli ve muhabbet fedaisi olduğumuzu hâl ve etvarımızla göstermeliyiz ki, Üstadımız bizlerden hoşnut ve bu vesileyle Rabbimiz bizlerden razı olsun inşaallah.
Okunma Sayısı: 1112
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı