"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Amerika çölünde yeşil bir vaha

Ali Yücesoy
14 Mayıs 2017, Pazar
“Herkese kendi âdeti hoş gelir.”1

Zübeyir Gündüzalp’in bu sözünün ifade ettiği mana, insanlık tarafından gün geçtikçe daha iyi anlaşılan bir kaide. Öyle ki, Amerika Standford Üniversitesi sosyoloji profesörlerinden Robb Willer’ın  büyük yankı uyandıran bir konferansı,2 tamamıyla bu kaide üzerinde işliyor. Hatta bence şerh ediyor. Dahası kontrollü deneylerle bilimsel çalışmalar yürütüyor. Verilerle ispat ediyor. İnsanlığa ilmî bir miras bırakıyor. Biz de ‘ilmin dini olmaz’ dedik. “İlim Çin’de de olsa alınız.”3  emrine imtisalen internet balonuna binerek Amerika’lara kadar gittik. Şimdi, getirdiklerimiz zahiren başında fötr ve boynunda papyonla geldiğinden, sui telâkki edilmesin diye içindeki mânaya ilişmeden bizim buralarınki gibi bir kıyafet dikeceğiz. Ta iyi bir adam tuhaf kıyafetinin kurbanı edilmesin. 

Vakıflar, sivil toplum kuruluşları, siyasî partiler hatta terör örgütleri ya da herhangi bir sosyal gruplaşma olursa olsun temelde taşıdıkları ahlâkî değerler bu insanların bütün fikirlerinin temelini oluşturmuştur. Ve şahıslar bu değerlerini korumak uğruna kalp kırmayı, kavga etmeyi hatta savaşmayı göze alırlar. Hatta yeri geldikçe, fikirlerinin sembolu olan bazı simgeleri, en görünen yerlerine takıp arz-ı endam ettikleri bir kıymetli mücevherleridir. İşte Profesör Robb Willer bunun üzerine bir araştırma yaparak vizyoner kimseler için çok kıymetli olan kendi fikirlerinin karşılıklı değiş tokuş yaptırılabilmesi ya da o görünsün diye taktığı şeyin  bir mücevher değil de zehirli akreplerden yapılma bir gerdanlık olduğunu anlatabilmek adına, (türüne buralarda pek rastlayamadığımız) bir çalışma yürütüyor. Ve bulduğu şey “moral reframing” dediği ‘ahlâkı yeniden çerçevelendirme’ diye çevirisini yapabildiğimiz bir kavram. Muhteva oldukça geniş.

Kısaca açıklık getirelim: Temelde farklı ahlâkî değerler sahibi ve neticesi olarak farklı fikir sahibi olan iki şahıs ya da grubun, birbirlerini ikna etmek istedikleri konularda dâvâlarını delillendirirken karşı tarafın fikirlerinin temelini oluşturan  ahlâkî değerleriyle bağdaştırma yolundan geçiyor. Yani aslında daha derin ve sonuç alınabilir bir tartışma tarzı geliştiriyor. Hz. İsa’nın çalışkan evlâdı olan 1. Avrupa’nın bugün ancak daha ismini koyabildiği bu hakikati bundan yüzyıl önce, sahip olduğu asrın âlimi Bediüzzaman kullanmıştır. Pek çoklarından yalnız bir örnek verelim. Her fikir hareketi gibi menfi Türkçüler de esasta bazı ahlâkî değerler barındırırlar.  Meselê; ‘vatansever-hamiyetli’ oldukları iddiasıyla ortaya çıkan ‘Menfi Türkçülere’ içlerindeki vatanseverlik ve Türkçülük hisleriyle hitap ediyor. Onları kırmadan ve incitmeden, değerlerine saygı da duyarak mesleklerinin iç yüzündeki yanlışları ders veriyor. Ve belki de yüz yıl sonraki sosyologların çalışmalarının temelini atıyor. “Türk milleti denilen şu vatan evlâdı altı kısımdır. Birinci kısmı, ehl-i salâhat ve takvâdır. İkinci kısmı, musîbetzede ve hastalar taifesidir. Üçüncü kısmı, ihtiyarlar sınıfıdır. Dördüncü kısmı, çocuklar taifesidir. Beşinci kısmı, fakirler ve zayıflar taifesidir. Altıncı kısmı gençlerdir. 

Acaba bütün evvelki beş taife Türk değiller mi? Hamiyet-i milliyeden hisseleri yok mu? Acaba altıncı taifeye sarhoşçasına bir keyif vermek yolunda o beş taifeyi incitmek, keyfini kaçırmak, tesellilerini kırmak hamiyet-i milliye midir, yoksa o millete düşmanlık mıdır?”4

Bu su gibi akan ifadelerle onların meslekleriyle bu vatan evlâtlarının ekserisine hizmet edilemeyeceği, aklı ve kalbi de ikna ediyor. İşte bu da başlı başına Said Nursî’nin istikbali nurlandıran ihata-i fikrinin deryalar kadar derin olduğuna bir delil.

İkinci olarak; bu konferanstan bir noktayı daha aktaralım. Avrupa ve Amerika’yı bize doğrudan kıyas etmek yanlış olur. Zira asırların işlediği birbirine çok uzak bir sosyal doku farklılığı var. Lâkin insan denen varlığın fıtratı aynı dili konuştuğu için, biz de fıtratı dinleyebilirsek ya da onu dillendirebilirsek anlaşmış oluruz kanaatindeyim.

Şimdi Amerika’da da öyle veya böyle bir seçim rüzgârı esti ve oranın halkı bundan etkilendi. Oradaki solun temsilcisi Liberaller ve sağın temsilcisi Muhafazakârlar da  derin bir kutuplaşma içerisine düşmüş durumdalar. Willer, bundan fena derecede etkilenmiş olacak ki konuşmasının yarısını buna ayırıyor. En sonunda dinleyicilere bir çağrıda bulunuyor. “Gelin bu ülkeyi eski haline getirelim. İçinde bulunduğumuz bu durum bizi çirkinleştiriyor. Birbirimizi küçümsüyoruz. Artık birbirimizden nefret etmeyi göze alamayız. Birbirimize saygı duyalım ve empati yapalım. Bunu birbirimize borçluyuz. Facebook’a, Twitter’a, medyaya rağmen bunu yapalım.” gibi şeyler söylüyor.

Ben de buradan şöyle bir çağrıyla sesleniyorum. 

Ey İslâm’a hizmet dâvâsında bulunan dindaşlarım ve  Ey zalim Avrupa deyip de kendi adalet yolunu yapmayı unutan büyüklerim!

Gelin bu milleti birlikte birleştirelim. İslâmiyet yollarını ve adalet köprülerini de tahkim edelim, sağlamlaştıralım. Hakikî adaleti ders veren “Birinin günahıyla başkası mesul olamaz” düsturunu kanunî esasî yapalım ve öyle de işlettirelim. Ve siz de ey vazifeliler! Yüzde ellinin muhabbeti yanınızda olduğu ve akılları da yanınızda bulundukları halde bu milletin birbirini sevmesine de hizmet edin. İttihad ettirmiyorsunuz. Bari bizi ayırmayın. 

Ey mebuslar ve Ey öndekiler! Siz büyük bir günde muhakkak diriltileceksiniz! 

Okunma Sayısı: 2628
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı