"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gerçek kuzeyini keşfet

Ali Yücesoy
06 Ağustos 2017, Pazar
- Asker notları -

Günlerini düzenli saymadan  geçirdiğim yaklaşık 2.5 aylık askerliğimin başlarında, sebebini bilmediğim halde, o coğrafyanın zahiri şaşaasına kapıldığımdan mıdır nedir, içimde Batı dünyasının kitaplarına ve oranın insanlarına karşı bir tanışma arzusu uyandığını hissettim. 

20 günlük acemiliğimde, 4’ü Batı klâsiklerine ait olan 8  kitabı bitirmeden hemen önceydi ki, şahsî okumamı takip ettiğim Mesnevî-i Nuriye’de şu satırlar ile çarpıldım:

“Arkadaş! Kalb ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur. O hastalık marazı da, ulum-u akliyeye tevaggul etmek nispetindedir. Demek manevî  olan hastalıklar, insanları aklî ilimlere teşvik ve sevk eder.”1

Tam arzularımı takip arefesinde karşıma çıkan bu sözlerin, beni o yoldan engelleme değil de ikaz mahiyetini taşıdığına, iç âlemimde tefekkür ve dış dünyamda da istişare ile karar verdim. Ve şimdi, yaklaşık 4 haftalık usta birliğimin sonunda, şahsî okumalarımdan ayrı  bitirdiğim 4  güncel kitabı tek elimde tutarken, doğru karar verdiğimi hissediyorum. 

Ayrıca, zaten geçmişi sabıkalı ve mahiyeti arızalı olan şahsî gelişim gibi metodların, nebevî metoda da uymadığını bildiğim halde, fıtratımdaki kendim tecrübe etme kaideme binaen bu arzumdan geri kalmayıp ve  Risale-i Nur’dan medet isteyerek ve ona dayanarak şu derin sulara daldım. Her karşılaştığım hadiseden de gene o hakiketlerle yol buldum. İşte, gelecek cümleler bu hislerimin şekil almış halleridir. 

“Bill George- Kendi Gerçek Kuzeyini Keşfet” (Discover Your True North) 

Batı Dünyasının fıtrî olmayan şişirilmiş liderlerine  (CEO)  liderlik eğitimi veren bu adamın gelecek sözleri, Nur mesleğinin özünü bilenlere faydalı olacağı gibi, daha ziyade Risale-i Nur’un meşrebinin içinde kendi yerini ve yönünü arayanları  da derinden etkileyecek. Kitap ismiyle ve muhtevasıyla, yön bulmaya yarayan pusulalardaki gerçek kuzey kavramına atıf yapıyor.

 “Dönmekte olan bir dünyada sabit nokta. En derin inançlarınız, değerleriniz ve sizi yönlendiren prensiplerden oluşan bir muamma. Varlığı aşikâr, mahiyeti meçhul bir tılsım. Gerçek kimliğinizi temsil eden, size özel eşsiz iç pusulanız.”2  Size özel eşsiz iç pusula! Bu kısma dikkat!

Şimdi burada iki durumdan bahsediyor. Birincisi; hayatınız ve şartları değiştikçe bu değişimlerden etkilenmeyen bir nokta. Değerler ve prensipler kütlesi. Bunun ıstılâhî manada gerçek adı “Üss-ül esas-ı meslek”tir.

İkincisi; önce sizin onu oluşturduğunuz ve sonra onun sizi yönlendirdiği, çift yönlü bir hayat ilmeği. Size özel olan eşsiz bir yön, bir istikamet. Kabiliyetlerin göründüğü mecrada kaderin hayat üzerindeki ince tecellisi. Bunun da gerçek adı “Sevk-i fıtri”dir. 

Şimdi bunları zaten çoğumuz biliyoruz.  İşin zor kısmı bunların mevcudiyeti  yani varlığı hissedildiği gibi mahiyetinin de kendimizce aşikâr olmasıdır.  Yani kendi hayat hikâyemizin hatta istidat ve arzularımızın, zayıflıklarımızın veya gerçekten kendimizi kendimiz gibi hissettiğimiz yerin bilinmesi veya bulunması. İşte bu manalar, dünyaya  yön veren o küresel güçlerin sürekli kendilerine sordukları sorular. Ve bunlar en güncel kavramlar.  Yalnız beni asıl şaşırtan ise bundan yarım asır-bir asır önce Üstad Hazretleri’nin bu manaları müphem bırakarak, döneminin fehmini işkal etmeyerek ve fakat bütün bütün de sükût etmeyerek asırların idrakine ve beşerin istişaresine bırakmasıdır. Bu metod da zaten Kur’ânî’dir. 

Meselâ: “Zaman-ı sabavetimden beri üssülesas-ı meslekim; ifrat ve tefrit ile hakaik-i İslâmiyet’e sürülen lekeleri temizlemek ve o elmas gibi hakikatlarına saykal vurmak idi.”3 

İşte aynı yukarıdaki gibi tam olarak iki durum burada da mevcut.  Çocukluğundan beri değişmeyen bir gaye ve bu gayenin kendisine, fıtratına ve istidatlarına uygun olması. Zaman içinde uygulama şekli değişse de, kendisinin gerçek kuzeyinin yönünden sapmaması. Tarih-i hayatını bilenler bunu görüyor.

İkinci olarak da şöyle denebilir: “Üssülesas-ı Meslekim” kelimesindeki sahibiyet ve öznellik (otantiklik) anlamı katan  ‘-m’ iyelik eki.  Fakat burada taşıttığı anlam, ilkokulda öğrendiğimiz dil bilgisi kurallarının üzerine çıkarak yıllarca değişmeyen büyük bir fıtratın ve gayesinin ünvanı oluyor. 

Yani zamanla yaşlanmayan, belki ziyade gençleşen taptaze canlı bir gaye ve bu gayenin kişinin yıllanmış tecrübeleriyle ve kaderin sevkiyle  oluşan karakterinin tabiî bir birleşimi. İşte Batılılar buna “Gerçek Kuzey” diyorlar. Ancak benim bakış açıma göre; birçok nitelikli üst düzey adam, gerek şirket, gerek kamusal alanda, bu Sözler’i maddeten yaşayarak ve Şeriat-ı Kübra olan hayat kanunlarına riayet ederek tefsir ediyorlar. 

Yani anlayacağınız, Zemahşeri’nin Arap olmadığı halde Araplara Arapçayı öğrettiği gibi...

Dipnotlar:

1- Nursî, Said, Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neş. İst. 2012, s. 111. 2- George, Bill, Discover Your True North, Butik Yay. 2015. 3- Nursî, Said, Muhakemat, Yeni Asya Neş. İst. 2012, s. 75.

Okunma Sayısı: 2104
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı