Bir Cuma hutbesi yayınlandı ve camilerde okundu.
Ben de dinledim camide. İki dizimin üstünde insanları seyrediyorum, bizim mahallenin camiinde.
Sonra kulağıma bir cümle yapışıyor: “Bazı şeylerin haramlığı bizzat kötü ve çirkin olmasından kaynaklanır. İçki içmek, kumar oynamak, zina etmek, kötü ve zararlı olduğu için haramdır.”1
İmam duraklamadan devam ediyor elindeki hutbeyi okumaya. Ama benim zihnimde gidip gelmeye devam ediyor bu cümle. Bu ehl-i sünnet düşüncesine uygun mu diyorum içimden. Evet, bu yanlıştır.
Şimdi şu ikisini muvazene edelim. Mihengi Kur’ân-ı Azimüşşan olsun. Mizanı da bozulmamış akıllar, çürümemiş kalbler ve ölmemiş vicdanlar olsun. İşte;
Çünkü onlar (Mutezile) derler: “Medar-ı teklif olan ef’al ve eşya kendi zatında, ahiret itibarıyla ya hüsnü var, sonra o hüsne binaen emredilmiş; veya kubhu var, sonra ona binaen nehyedilmiş. Demek eşyada, ahiret ve hakikat nokta-i nazarında olan hüsün ve kubuh, zatidir; emir ve nehy-i İlâhî ona tabidir.”
Bu mezhebe göre, insan her işlediği amelde şöyle bir vesvese gelir: “Acaba amelim nefsülemirdeki güzel surette yapılmış mıdır?”
Amma mezheb-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat derler ki: “Cenâb-ı Hak bir şeye emreder, sonra hasen olur, nehyeder sonra kabih olur.” demek, emir ile, güzellik; nehiy ile, çirkinlik tahakkuk eder. Hüsün ve kubuh, mükellefin ıttılaına bakar ve ona göre takarrür eder. Şu hüsün ve kubuh ise, suri ve dünyaya bakan yüzünde değil, belki ahirete bakan yüzdedir.”2
Yani ‘içki, kumar, zina kötü olduğu için haram’ değildir. Cenâb-ı Hak onları nehyettiği için kötüdür öyle haram olur. Zira öbür türlü olsa irade ve hüküm “Haşa sümme haşa” içkiye ait olur, Cenâb-ı Hak ona tabi olur. Bu ise bir safsatadır. Şeytan bile buna inanmaz. Bozulmamış hiç bir akıl da buna kanmaz. Hatta Kur’ân-ı Azimüşşan bu hakikate “Hüküm ancak Allah’ındır.” (6-Enam) âyetiyle işaret eder.
Elhasıl; ekseri doğru o hutbedeki bu küçük yanlışı, hutbesini dinleğim cami imamına söyledim. Beni odasında ağırladı, sağolsun. Fakat siyasî istabdadın yadigârı kendisine de bulaşmış olacak ki; ilmi istibdadı, onun hakikati görmesine engel oldu. Hatta beni de taklide mahkûm etmek istedi. Elhamdülillah ki onu taklit etmedim.
Bu yanlışın, bu işin ehillerince yetkili mercilere izahında acele edilmeli ve insanların kalblerindeki vesveseler izale edilmelidir. Zira mevzu imanidir. Hutbe ise vesvasidir. Hutbe makamı ise vesvese kaldırmaz.
Üstad Hazretlerinin şu sözü onların rehberi olsun inşallah:
“Zaman-ı sabavetimden beri üssülesas-ı meslekim; ifrat ve tefrit ile hakaik-i İslâmiyete sürülen lekeleri temizlemek ve o elmas gibi hakikatlarına saykal vurmak idi”.3