"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ali Mutlu

Armağan Bahtiyar
01 Şubat 2019, Cuma
Ali Mutlu...

Mutlu bir insan...

Allah’ı, kâinatı, kendini okuyan...

Bir hüzün gibi düşer fotoğrafı gözlerime.

O mert, o cömert, o güzel insan...

Gözyaşlarıma dolan o bakışları...

Yalana dolana yüz vermeyen insan...

Bir gün mektepten gelmiştik.

Kayseri Lisesi’nden...

Yanımda bir arkadaşım...

İstedim ki o da bir ‘insan” görsün.

Kapıyı kim açtı bilmem.

Kiçikapı, Kurtoğlu Apartmanı...

Ne saadetli yerdi orası...

Yerde sade bir halı...

Üstünde gönülsüz çizgiler...

Kenarlarda ot/yonu yastıklar...

Burası apayrı bir yerdi benim için...

Sohbetler, çaylar, kırmızı kitaplar...

Yüzünden tebessüm düşmeyen insanlar ülkesi...

Evden, soğuktan, telâşelerden kaçıp kaçıp sığındığım diyar...

Unutur muyum orada içtiğim çorbaları!

O bereketli yer sofraları...

Ah yıllar ne çabuk gelip gittiniz.

N’ettiniz böyle beni!

Ah o günler, geceler...

Hayalime kazınmış güzel yüzler...

Sıcacık bizi misafir eden evler...

Polis takibindeki ürpertili dersler...

“Pusulasını şaşırmış bir gemi gibi gibi kendimi aynada gördüm.”

Yirmi Üçüncü Söz’müş meğer.

Yıllar önce dinlediğim bir dersin yankısı...

Neler gördüm, kimleri tanıdım...

Tek tek sayamam burda.

Celalettin İstanbullu, Ali Mutlu...

Ne şefkat, ne muhabbet, ne saadet...

Sonra bir “Esma” örgüsü dilinde Ali Abi’nin...

Çiçeklerden Zühre yıldızına, oradan sonsuzluğa...

İşte bir gün bir arkadaşımla gelmiştik Kurtoğlu Apartmanı’na.

Biz oturduk beyler, paşalar gibi o meşhur halılara...

Şaka gibi elinde çay tepsisiyle Ali Abi...

Yüzünde o ciddî tebessümüyle...

Hizmet ediyor misafirlerine.

Yıllar sonra hâlâ utanırım.

O koca adamın elinden tepsiyi niye almadım diye...

O çayı içen sen misin!

Çay mıydı, iksir miydi bilmem; o gün bugündür...

O gün bugündür gözlerimin önünde...

O gün bugündür o kırmızı kitaplar elimde...

Ne zaman bir fotoğrafını görsem Ali Abi!

İçime bir hüzün, bir sevinç düşüyor.

O saadetli okumalar, sohbetler nakşoldu; biliyorum.

İyi ki tanıdım sizi, iyi ki ellerinizden çay içtim.

Rahat uyu; okuyorum, yazıyorum, düşünüyorum.

Okumak, okumak, okumaktı işiniz.

İlle de “kitap” derdiniz.

Aklımda en kalan bu...

Okuyup da “gâvur” mu olacaksın diye; 

Okutmamış aileniz sizi.

Okumak... bir ukde kalmış içinizde.

Derken Risaleler geçmiş elinize...

Medresetüzzehra denilen ahirzamandaki son üniversite...

Kelimelerle nasıl da oynardınız öyle!

Arada nükteler, noktalar, fıkralar...

Sizinle göz göze gelmek saadetti.

Hemen bir kitap verirdiniz elimize...

Oku derdiniz oku!

Gözlerinizi hafifçe yumar...

Bütün bir dikkatinizle dinlemeye koyulurdunuz.

Kelimeleri bir harman gibi savurduğunuz kulaklarımda hâlâ.

Ene ve Zerre Risalesi’ni ya tavsiye ettiniz ya hediye...

O emanet hâlâ duruyor.

Anladım o görünmez ene de bu görünür tabiat da yutarmış insanı;

Bakmayı, okumayı, görmeyi bilmeyince.

Ene... ben’den O’na yolculuk...

Zerre... sanattan Sanatkâr’a...

Zerreden şemse her şey O’nun...

İnce, nakışlı, nurlu Risaleleri vasiyet edip gittin ya...

Anladım: Vaziyet, vazife Sözler’e yolculuk...

Nurlu Erciyesin eteklerinde “Nur” içinde uyu...

Ebedî baharlarda buluşmak üzere...

Bir de helâllik istiyorum Can Ağabeyim!

Bütün insanlık kapılarını ardına kadar açtığın için...

Okunma Sayısı: 2523
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı