"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bu mektup sana

Armağan Bahtiyar
07 Eylül 2018, Cuma
Derdim şu: Bugünlerde şiir de yazamıyorum şöyle “hah” diyeceğim. Derdim büyük...

Hayatın şiirinin bu kadar kaçtığına şahit olmadım, desem; mübalâğa olmaz her halde. 

Aklı başında kimler varsa ülkede, bu işi oturup konuşmalı... Konuşmalıyız. Böyle bir mecliste ben de olmak isterim. Bildiklerimi, çare olacak şeyleri, yaşamak adına tecrübelerimi anlatırım. Anlatılanları da dinlerken not alır; onları da insanlığın istifadesine takdim etme keyfini yaşarım.

Bu işi hakikaten ciddiye almalıyız. Her şey para pul değil... Değil de para işini de çözemedik. Bir taraf paralı pullu; çok bir taraf yaralı, beş paralı... Dengesiz her şey, gün gelir bir tarafa yatar ve batar. Bu, bu kadar açık ve net...

İnşaatlar elimizde kaldı. Durmadan betonladık ülkeyi. Hatıralı şeylere kazmayı, kepçeyi fütûrsuzca vurduk. Dağları kapattık koca beton hapishane evlerle. Mezarları rahatımızı kaçırmasınlar diye uzaklara yaptık. Hatta şehir içinde olanların bir kısmını da kaldırdık. Ölüleri de yerinden ettik. (Örnek isterseniz veririm.) 

Kâr, pek kârlı gelmedi; haksız kazanç denilen “ranta” koştuk. (Koşanlar kendilerini biliyor.) Para bizim başımızı çevirdi. Sersemledik. Artık tuzlu sular içiyorduk. İçtikçe içiyorduk. Şiştik. Alkışlar arasında çok şeyi de duymadık, görmedik, bilmedik. 

Babam askerî dikim evinde çalışıyordu. Bir taraftan meşhur Kayseri iç kalesinin dibinde çorap çamaşır satıyorduk. Pazarlamacılık değil; pazarcılık... Öyle afili işler değil... (Bu satırları yazarken ağlamak geliyor içimden...) Yazın Anadolu’nun çöl sıcağında, kışın çat ayazında işportacı ve okullu bir çocuk... 

Parasızlığın ne menem bir şey olduğunu o zamanlar pek bilemiyormuşum. Neyi, neyle kıyas edebilirdim ki bileyim. Sonra kaçarcasına İstanbullu oldum. Epey müddet birbirimize yabancı yabancı baktık. Sonra bu şehirle bir aşk başladı, ama bu para seviciler aramıza girdi. Aşkımızı baltaladılar, betonladılar, asfaltladılar. Şehir afalladı. Güzelliğinin ceremesini çekiyordu. Uzun hikâye...

Kafalar karışık, kalpler kırışık... Herbirimiz bir yerlere öyle bir yekiniyoruz ki... kendimizi tutamıyoruz.

Fiyatlar mı? Geçim mi? Para mı? Maaş mı? Emeklilik emeksizlik mi? Canım bu gibi şeyler biz kelime çalışanlarını ilgilendirmez! İstediği kadar artsın her şey... Şiirle zamların ne alâkası var! Zamlar kendi yolunda; biz kendi yolumuzda geçinip (geçinip mi?) gideriz.

Ne; kanser mi artmış? Kalp krizi de mi? Hastaneler insan mı almıyormuş? Psikoparatik ilâçlar rekor mu kırıyormuş. Bunlar mevzu şeyler değil; mevzi ve hatta resmî şeyler... Dedim ya bu tip  paralı şeyler şairleri, yazarları, ressamları, bestekârları alâkadar etmez. Çünkü ve hele şairler paraya değer vermez!

Bir yerlere gidiyoruz ya... hayır di/le/yelim; hayrolsun. Ne zamanlar yaşadım, yaşadım da... şimdiki gibi zamanların adını koyamıyorum değil; demeye dilim varmıyor. Annem olsa sorardım. Başını mütevekkil kaldırır, bana sevecen ve acımaklı bakar: “İşine bak; derdine yan.” derdi; hep dediği gibi...

Bir şiire başlasam; ülkem normalleşmiş demektir. Sadece ben mi; baksanıza hangi şairden ses seda var! 

Sahi bir çare aramak da niye aklımıza gelmiyor? Çaresizlik olmayacağına göre... Yaşadığımıza göre... Ülke bizim olduğuna göre... Oy kullanıyoruz, askere gidiyoruz, vergi veriyoruz. Ülkenin her hali, bu ülkede yaşayan herkesi ilgilendirir. Sadece şairler mi yüklensin bu derdi! Bilmem; dert yok mu yoksa! Ağrımadık başa bez mi sarmaya çalışıyorum. Hey, orda mısınız; sözler anlaşılmaz, kelimeler anlam kaymasına uğradı gibi de... Teraziler doğru tartmıyor, metreler düzgün ölçmüyor. 

Sıvışık, yılışık, bulaşık, dolaşık, apraşık, yalaşık, sapraşık, obraşık, sırnaşık zamanların zebunluğundan çıkacağız, ümidimin hep diri olduğunu da demeden buradan ayrılmanın mesuliyetini yüklenemem.

Okunma Sayısı: 2921
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ALP ÂTÎ

    7.9.2018 20:47:19

    Vardıkta Huzura Hayy'a Armağan'dır İşbu Kal, Bahtiyar'dır Kalemin/Kalıbın Hakkını Veren Kul, Sen D/Âhî'm Daimî "Festakim Kema Umirte" Üzere Kal, Hâl Olur Ol/an Derse OLDURAN Halık "KünFeYeKün" KAL,... Selâm Selâm Selâm VesSelâm,...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı