"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Eylül okumaları

Armağan Bahtiyar
14 Eylül 2018, Cuma
Eylülü şiirlerine çokça sarar şairler.

Ölüme en yakın duranların, ölümle daha sıkı fıkı konuşanların içindedir şairler...

Eylül... 

Bağ bozumu... Buğulu üzümler ayı... Hüzünler ayı... 

Bir yaz koşturduğum çocukluğumun izlerine sarı yaprakların düşüşünü hatırladım. Ben bu ağaçları daha tomurcuktayken görmüştüm. Kızılımsı bir tebessüm habercilerini... 

Patır patır açıldıklarını görünce yerimde duramazdım. Her yan düğün... Sonra yaprak... Sonra çağla... Sonra olmuş olmamış arası “mâsil...” (Olmuşa doğru, olgun meyvelenişe selâm ve benzeyen anlamında “mümâsil/ benzer” den bozma bir kelime imiş.)

Ve sonra artık yerlerde, dallarda olgun meyveler... 

Kayısıdan bahsediyorum... 

Bir diriliş bir bahar bir yani sonsuz ümit fısıldayış şiirleri... 

Fakat bu hep böyle durmuyor. Yine bir şiir gibi akıyor mevsimler. Bir yerden başka bir yere sarılıyor. Ölüm sıvanıyor işte o nazenin çiçeklere, yapraklara, meyvelere... 

Kaç gözle kaç gönülle ağlamışımdır; hey, hey!

Her şeyi Sözler’iyle, Esma  adımlarıyla okuyan “son okuyucu” da solan çiçekleri görünce içinin ağıdını “Yazığım geliyordu.” diye takattur eylemiş. 

Kimler ağlamamış ki... 

Eğer bu âlemin sağlam, sıkı okuyucusu değilsek; fotoğrafın solan yüzüne takılıp kalırsak; ağıtlarımızdan baharı görüp/düşünüp gülemeyiz. 

Açan ve solan çiçeklere her ân yazılan/takılan yazıların, mesajların, iletinin, mektubun okuyanı olmak gibi ciddî bir işimiz var. 

Bunları okuyanlar da ne yazık ki mekteplerden çıkmıyor. Yıllarımızı alan çalan mektepler bize Kainat Mektebi’ni okutmayı öğret/e/miyor. Bu yüzden şairler, düşünürler, yazarlar, mimarlar, mühendisler “dışarıdan” yani başka türlü çıkıyor. {Her ağacın bir kitap olduğunu; ayna, şifre olduğunu oralarda bana anlatan olmadı. Size de olmamıştır; istisnalar dışında...}

Eylül ya da ayrılıkların, ölümlerin kaç tonu...

Eylül... Biten bir aşk gibi... Ansızın bir uçurum kenarı gibi... 

Eylül... Biraz rüzgâr... Biraz fısıltı... Biraz ürperti artık... 

Eylül... sarışın, kızıl bir tebessüm... 

Bu sarışınlık, bu kızıllık daha çok ölümün rengi gibi gelir... 

Eylüller gider; bin eylül kalır bizde. 

Hayat çok yavaş gibi ya da çok hızlı... Çok hızlı olsa gerek ki çok şeyi göremiyoruz. Bu yüzden dikkatimizi çabuk tutmalıyız. Gözümüzün önünde koca bir ay, sere serpe meyveleriyle salınırken, işlerimizin peşinde yorgun argın koşarken; dallara meyveler çoktan takılmıştır.

Müthiş bir diriliş nasıl müthiş bir ölüme döndürülüyor. 

Gözümüzün önünde bunca haşir neşirden sonra sonsuz dirilişimizin fon müziklerini hâlâ duyamıyorsak; gözümüzü kulağımızı mevsimlerden kaçırıyoruz demektir.

Mevsimlerin taa içinde böyle “mevsimsiz” nasıl yaşanır ki!

Okunma Sayısı: 1307
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı