Kare-1
Tıka basa gevezelik...
Tıka basa cehalet...
Tıka basa “evet efendim”cilik...
Tıka basa fukaralık...
Tıka basa gürültü...
İnsanlık sırasındaki sıramız/numaramız ne haldedir deyu bir sorumuz da olmalı... Gerçek gündemimize dönmeye vakitler bulamadan ömürler bitiyorsa; bu işte bir “iş”ler olsa veya bir “iş” olmasa gerek...
Baş döndüren oyalamalardan başımızı kaldırıp: “Ne oluyor, bunun benikası var?” gibi bir iç muhasebeye çok ihtiyaç var.
Kare-2
Bu israf var ya bu israf; her türlü huzursuzluğun anahtarı... Gelin; insanı para, başarı, diplomadan ibaret görmeyelim.
Kare-3
Ah, dostlarım!
Konuşuyoruz; tıkanıp kalıyoruz bir yerde!
Kem küm ediveriyoruz!
Zorlanıyor muyuz; yanlışa “yanlış” derken!
Hakikati yaraladığımızdan habersiz...
Konuşma yürümüyor, çok zaman.
Bir cadı kazanı; kaynayan...
Ne bulursak atıyoruz içine.
Çok yorulduk; ne yapsak; bilmem ki!
Kalbimiz bir avuç...
Kalbimiz, ah neler alır içine...
Bak “içindekiler”e...
Kare-4
Ve otobanlar...
Ve gökdelenler...
Ve fabrikalar...
Bölüyorum, topluyorum ve saire...
Pek “huzur” çıkmıyor; niye?
Kare-5
Acele “can” aranıyor!
Kare-6
Aklım yetti yeteli, gazetelerin manşetleri aynı: Anarşi... terör... silâh... bomba... savaş... zam... dedi ki... demiş ki... Hani şiir... Hani estetik...
Hal bu ki... (Halbuki yazmıştım; ayırdım!) mevsimler öyle söylemiyor. Sanatı görüp Sanatkâr’la konuşmanın ipuçlarını veriyor durmadan. Artık; gündemi değiştirsek diyorum; yani biraz yaşasak! Biraz farkına varsak lezzetli nefeslerimizin!
Kare-7
Bir avuç dünya...
Daracık zamanlar...
Kucak kucak fukaralık...
Bu savaşlar niye var?!...
Kare-8
Hayatımda hiçbir şey bu kadar birbirine girmemişti. Okuduklarıma, yaşadıklarıma bakıyorum... yok, yok; bakamıyorum!
Kare-9
Ara verdik çok ara okumalara yazmalara, düşeni kaldırmalara... Cömerttik; fani bilirdik dünyayı. Kavgadan kargaşadan uzak dururduk. Acayip zamanlara düştük. Çat ayazda terliyor; Temmuzda üşüyoruz. Okula gidiyoruz; cehaletimiz artıyor. Sofralardan “aç” kalkıyoruz. Evler çoğaldıkça; çalacak kapı azalıyor! Kalabalıklarda yalnızlığım çoğalıyor. Annem, eve gel, diyor; sokakların dilini iyi biliyor.
Kare-10
Mesele anlaşıldı: Silâh fabrikaları açlık; ilâç fabrikaları hastalık imal ediyor!
Kare-11
Silâhların gölgesindeki bir dünyaya düştük. Silâhlar; caydırma, savunma amacı olmaktan çıkıp saldırı aleti olmuşsa... toprağa gömülmeli ve imalatı durdurulmalıdır. Yoksa dünyada emniyet şeridi bile kalmayacağa benziyor.
Kare-12
Dünya aklını başına almalı; kalbini yerine koymalı. Yani dengesini ve duygusunu kaybeden dünya; herkese kaybettirir! Sahne yanarken; sahnenin gerisindekiler nereye kadar gülecek?!... İki kere iki her zaman dört etmiyor; aksine “dert” ettiği çok! Bu malûm senaristlerin tarih, edebiyat, estetik, insaf bilgileri, telâkkileri/algıları çok hasarlı ve çok zaman da yok ve veya gibi gibi... Sayın tezgâhçılar! Mevsimlerin renginden, kokusundan haberiniz yok gibi... Koklayın yaşamayı, hayatı hele bir. Gelin, görün, bakın; silâh ve para kokusundan iyidir.
Kare-13
Geldiğimiz adres ürkütüyor.
Silâhlar ölüm kusuyor!
Günahlar sere serpe...
Ahlar arşa çıkıyor.
Kanlı ve gözyaşılı dünya...
Az gittik uz gittik.
Bir de baktık ki...