"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Her nefes bayram

Armağan Bahtiyar
24 Ağustos 2018, Cuma 00:19
Bayramlar yaklaşırken evlerde, yollarda, dükkanlarda ani değişiklikler sezerdim. Yılda iki sefer yakın aralıklarla, tebessümlerle gelen iki kardeşti bunlar. Bu iki kardeşten birinin adı Ramazan; öbürününki Kurban’dı.

Sonra okullarda Ramazan’a ve Kurban’a ilavelerin yapıldığını gördüm. Benim bayramlarıma benzemiyordu. Mesela, benim bayramlarımda, büyüklerin ellerini öpüyordum. Bana tebessümle bakıyorlar, harçlık veriyorlardı. Uçan, bulutlar mı ben miydim… ayıramıyordum.

Zaten bu iki bayram -bu iki kardeş- güzellik adına ne varsa, temizlik adına ne varsa, çocukluk adına ne varsa, saflık adına ne varsa... bir yerlerden toplayıp getiriyordu.

Başka öyle: “Ben de bayaramım!” diyenlere ben de şüpheyle bakıyordum. Hele bunlardan biri vardı ki insan ne diyeceğini bilemiyordu. Cinayetin, insan dışılığın adını, “Bilmem Ne Mayıs Bayramı” koymuşlar. En hafifinden, “bayram” kelimesinin bunca çocuksu sevecenliğini kirletmek ne demek acaba! 

Hayvanların kesilmesine tahammülü olmayanlar yamyamlıklarına “bayram” adını verdiler bir müddet. Sonra yaptıklarının ne olduğunu kendileri de anladı da(!) vazcaydılar bu” bayram” işinden.

Demek, herkesin bayramı başka...

Aldığı nefeslerin farkında olmayanlara ne denebilir ki...

Ben bu iki bayrama “şirk” koşulmasına karşıyım.

Benim bildiğim bayramlar her türlü sevgiyi içinde barındırır. Birini alıp ötekini atmaz.

Ya bana öyle geliyordur ya gerçekten öyledir: Aklım yettiğinden bu y/ana bütün bayramların -hangi mevsimde gelirse gelsin- hep baharlı geldiğini görmüşümdür.

Hep baharlı...

Hep gözlerimin içine bakardı. Bütün çocukluğu içinde vakarlı, hediyeli, albenili, gelbenili, gülbenili...

“Bayram” kelimesini sözlüklerden çıkardığımızda geriye “hüzün” kalır.

“Güz” olur bütün mevsimler. Ellerim mahzun bir çocuk... Bir köşe başında öylece... kalakalırım.

Gülemem... Ağlayamam...

O çocuk (aldanışlarım bile) olmaz.

Ta, çocukluğumdan beri, bayramların, sadece “bana” geldiğini sanırım.

Daha bayramdan önce bana (yeni) alınan ayakkabıların, elbiselerin bayram kokularını alırım.

Vitrinlerin bayram bayram güldüğünü görürüm. Mankenlerin üstündeki elbiselerin hepsi benimdi. Hatta bir bayram arefesi olacak, raflardaki hırkaları beğenmeyip vitrindekine gözüm düşmüştü de... babama onu aldırmıştım. İşte o hâlâ gözümün önünde o örme.

Sözlükler bayramı herkesin birer bey/bay gibi donanıp eğlendikleri gün, düğün, büyük tören diye anlatıyor.

Söyleyin; bu dünyada herkes bir bey gibi ağırlanmıyor mu!

Her nefes sonsuz bir devlet (saadet) sunuluyor bize. Yoksa Kanuni:

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi;

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” der miydi.

Derde düşünce anlıyoruz her nefesin bayram olduğunu. Karanlıkta bayram bayram gülümseyen yldızların gözlerimizdeki izini; mevsimlerin baharını, yazını, kışını, güzünü; hayatın sevincini, hüznünü okumadan bayramları görebilir miyiz?!..

Okunma Sayısı: 1274
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı