"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir çocukluğum vardı

Asaf Toprakçı
13 Ekim 2018, Cumartesi
Yetmişlerin sonları, seksenlerin başları… Güneşin ısıttığı, fakat bu kadar yakmadığı, lambasız ama ay ışıklı geceler vardı. Çocuk sesleri çoktu, ama bu kadar gürültülü değildi.

Hayat belki daha meşakkatli, ama daha huzurlu idi. Dağlar daha heybetli ve yeşildi, ama bu kadar boş değildi. Okul vardı, ders, disiplin çoktu, ama asla bu kadar sınav da yoktu. Ne veli diye bir şey, ne telefon ne de çevirecek 147 (Millî Eğitim Bakanlığı İletişim Merkezi) vardı. Ama güvenilen ve saygı duyulan bir öğretmen vardı. Anne baba, belki arkadaş kadar yakın değildi çocuğa, ama nesil de bu kadar yoz ve saygısız değildi. Belki medeniyet bu kadar gelişmemişti, ama kanser yoktu. Nimet bu kadar bol değildi, ama şükür vardı. Bu kadar kolay ulaşım ve haberleşme yoktu, ama muhabbet vardı. Mektup, hatta şarkılar yazılan, yolu gözlenen postacı vardı. Pirinç yokken bulgur vardı. Tavuk poşette değildi, zar zor yakalanan, keseni belli, yolanı belli idi. 

Bir sokağımız, sokağımızın sakinleri, ihtiyarı, erkeği, kadını, genci hatta çoluk çocuğuyla birbirinden hoşnut, haberdar, alâkadar, saygılı bir birliktelik vardı. Dâvetiye yoktu düğünde, cenazede kabirde dağıtılmazdı pide, ama ne düğün ne de cenaze yemeği yapmak düşerdi düğün ya da cenaze evine. Yeğenin adı kuzene, emminin adı amcaya, emenin adı halaya dönmemişti. Manavımız yoktu, babamın pazarda ahbapları vardı, yağcısı, peynircisi, sebzecisi, kasabı, bakkalı belli idi. Markette kredi kartı da yoktu, ama itibar ve veresiyede güven vardı. Bilgisayar televizyon yoktu, ama gece misafirlik vardı, oyuncak vardı. Koca-karı ilâçları vardı doktor yoktu hastanelerde, ama hastalıklar da azdı. Köyler kalabalık, ürün bol, meyveler bir başka tatlı idi. Ziraat da yoktu, ilâç da, hormon da. 

Koca ilçemizde hıdrellezler, millî ve dinî bayramlar bir, iri ve diri idi. Ne Festival ne de konserler vardı. Köy odalarının tozlu duvarlarında kaldı, âşıkların, ozanların deyişleri. O saz, tereke olarak bir evlâdın duvarında, teli kırık, akordu bozuk, tezenesi naylon, duvarda asılı kaldı. Bahtımız kara, neslimiz ecdadından bihaber, derdi maişet sarhoşu olmuşuz. İhtiyaçlar çoğalmış, insanlık bunalmış. Bir necat arar ruh, yüksek binalar arasında geçmişin sadeliği ve organikliğini arar. Bir çiçekle bahar gelir olmuş, baharımız kışa dönmüş. 

İşte dostlar bu bizim nesil. Geçmişle gelecek arasına sıkışmış. Geçmişin özlemi, geleceğin endişesi, çoluk çocuğun harap oluşu… Sevgiyi, saygıyı, mutluluğu kaybettikçe, balı (geçmişi) tadan damağım şimdi reçelle avunmakta, çocukluğumun geçtiği hanede yeller esmekte. Ne ana ne de baba kalmış. Şu kubbede hoş bir sâdâ ararken, geçmişe dair bir sima gördüm. Bütün bunlar bir an gözümde film şeridi gibi geçti ömrümün geçtiği gibi…

 

Okunma Sayısı: 1600
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı