Risale-i Nur’u, yine Risale-i Nur ile anlamak ve onun başka eserlere benzemeyen üslubunu kendine sormak bize farklı bir ufuk açacağı kanaatindeyim.
“Put mu, pot mu?” tartışmasında herkes birşey söylüyor. Ağabeylerin fikirlerini beyan edenler de var, konuyu lügat ile çözmeye çalışanlar da… “Hangi putu kırıyor?” diye itiraz edenler olduğu gibi “Üstad, pot kırar mı?” diyenler de var. Lakin, bu meseleyi “Risale-i Nur’dan soralım” diyen yok! Haydi gelin, bu sualin cevabını, Risale-i Nur’da arayalım ve ondan soralım.
Öncelikle mevcut hali beyan edelim. “Pot” olduğu iddia edilen kelime, el yazması eserlerde “pe-vav-te” şeklinde yazılıyor. Risalelerde farklı yerlerde de “put” kelimesi geçtiği için “put” kelimesinin de aynı “pe-vav-te” harfleriyle yazıldığını görüyoruz. Demek ki bu kelimenin “put” olarak okunması risalelere göre mümkün ve ortak kanaat o ki; bu kelime “put” veya “pot” olarak okunabiliyor.
Peki hangisi doğru okunuşu?
Risale-i Nur Külliyatına alıcı bir gözle bakalım. Teknolojinin de yardımıyla kelime kelime analiz edelim. Şöyle ki; Külliyatın içinde başka yerlerde acaba “put” veya “pot” kelimeleri geçiyor mu, diye arayalım.
Bütün külliyatta “pot” kelimesi, şüpheli yer haricinde hiç geçmiyor. “Pota” veya “ahtapot” gibi alakasız kelimeler şeklinde geçiyor, ama “pot” veya çekimlenmiş hali olarak veya “pot kırmak” olarak hiçbir yerde geçmiyor. Bu durumu zayıf bir hüccet olarak bir kenara yazalım ve yalnız başına yeterli delil olmaz deyip devam edelim.
“Put” kelimesini arattığımız zaman, muhtelif yerlerde geçtiğini görüyoruz. “Put” kelimesinin çok yerde geçiyor olması da elbette bir delil kabul edilemez, ama Osmanlıca “pe-vav-te” şeklinde yazılan kelimeyi tüm Külliyatta “put” okuyup, malum şüpheli yerde “pot” olarak okumak büyük bir soru işareti oluşturur.
Gelelim asıl can alıcı kısıma, “put kırmak” tabirine. “Lügat”lerde yok diye kabul etmeyenlere inat bu ifadeyi, yine Risale-i Nur’dan soralım. Karşımıza Tarihçe-i Hayat’ın “Giriş” bölümünde bir ibare çıkıyor: “Nefsindeki enaniyet ve gurur putunu kırmakla kalmamış; âlemdeki tabiatperestlerin putlarını dahi târümar etmek gibi bir vazife gördüğü, dost ve düşman, herkesin malûmu olmuştur.”
Öncelikle, bu cümlede geçen “putunu kırmakla” ifadesinin Osmanlıca yazımının, çekim ekleri hariç tartışmalı yerle aynı olduğunu belirtelim. İşte belgesi diye haber yapanlara soruyoruz: Orayı “pot kırmak” diye okursak, yukardaki ifadeyi de “gurur potunu kırmakla kalmamış...” şeklinde mi okuyacağız? Elbette hayır. Nasıl okunacağı cümleden ve ifade edeceği mânâdan anlaşılabilir.
Bu cümleden Üstadın, nefsindeki enaniyet ve gurur putunu kırdığını anlıyoruz. Ayrıca tabiatperestlerin putlarını kırmak gibi bir vazife gördüğünü ifade ediyor. Başka bir anlam olarak da, “enaniyet, gurur ve tabiatperestlik” kırılması gereken putlardır ve Üstad bu konuda vazifelidir.
İşte Bediüzzaman’ın “Dehşetli bir put kırdım” dediği ortamda, enaniyet, gurur ve tabiatperestlik had safhadadır. Üstad ise, dost-düşman herkesin malumu olduğu vazifesini ifa etmiştir ve karşısındaki bu putu kırmıştır.
Yazının devamında geçen “Bütün hissiyatını ve prensibini rencide ettiğim halde” ibaresi de bunu destekler mahiyettedir.
Üstadın, bu sözü söylediği ortamdaki “dehşetli bir put”un da olduğunu, müdakkik akıllarınıza havale ediyoruz.
Velhasıl-ı kelâm, Risale-i Nur’u, yine Risale-i Nur ile anlamak ve onun başka eserlere benzemeyen üslubunu kendine sormak bize farklı bir ufuk açacağı kanaatindeyim.
Rabbim bize, Üstadımızın put kırma vazifesini, en başta kendi nefis ve enaniyet putlarımızı kırmakla ifa etmeyi nasip etsin. (Âmin)