"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bırakın bari bu haliyle kalsın

Aslınur NEZİROĞLU
28 Temmuz 2015, Salı
İstanbul’a ağlıyorum gözlerim kapalı (2)

Hayat meşgalesinden, koşuşturmasından ve İstanbul’un debdebeli görüntüsünden, gürültüsünden, uzaklaşmak için ara sıra gittiğim Sarıyer, İstanbul’un nadide semtlerinden biri. Kalabalığın yoğun olmadığı, turistlerin diğer semtler gibi çok da uğramadığı sakin, huzurlu, mütevazi bir semt. Bir güzel yanı da diğer semtlere nazaran, henüz fazla tahribata uğramamış olması -temennimiz böyle de kalması-. Özellikle de Sarıyer’in merkezi, eski İstanbul tadını, havasını soluduğum yegane yerlerden bir yer. Dar sokakları tarihi küçük evlerle dolu. Bu evlerde ise hâlâ yaşanıyor. Sokaklarda oynayan çocuklar, birbirleriyle muhabbet eden komşular, yokuşlu yollarından pazar arabalarıyla çıkamaya çalışan insanlar...

Sarıyer; Karadeniz, İstanbul Boğazı ve Belgrad Ormanlarının arasına saklanmış tam bir uzlethane... Bediüzzaman Hazretleri’nin Rusya esaretinden sonra İstanbul’a geldiğinde farklı yerlerde kaldığı gibi, Sarıyer’de de iki katlı küçük ahşap bir evde bir müddet kalmıştır. Üstad Hazretleri’nin, Onuncu Rica’da, kabristanın İstanbul’dan ziyade kendisi için ünsiyetli olduğunu ve halvet ve uzletin, sohbet ve muaşeretten daha fazla hoş geldiğini belirterek, ‘’Ben de Boğaz tarafındaki Sarıyer’de, bir halvethâne kendime buldum. Gavs-ı Âzam (ra) Fütuhu’l-Gayb’ıyla bana bir üstad ve tabib ve mürşid olduğu gibi, İmam-ı Rabbânî de (ra) Mektubât’ıyla bir enîs, bir müşfik, bir hoca hükmüne geçti’’ ifadeleriyle bir yerde Sarıyer’i tahassüngâh olarak görmektedir. Benim için de, ruhumun sıkıldığı bazı zamanlarda kaçıp sığınmak istediğim bir sığınak bir dosttur Sarıyer... Üstadıma ev sahipliği yaptığı için mi, üstadımın huzur bulduğu Yuşa Tepesine nazır olduğu için mi bilmem bende de ayrı bir yeri var Sarıyer’in. Üstadın kaldığı evden sahile doğru inince tam bir tefekkür temaşasıyla baş başa kalıyorsunuz. Karşıda Anadolu yakası bir koluyla Karadeniz’i bir koluyla boğazı kucaklıyor müşfik bir ana gibi. Henüz bir kısmına insan eli değmemiş yemyeşil Yuşa Tepesi ve Anadolu Kavağı gökdelenlerin gölgesinden uzak... Yer yer sahile yaklaşan orman, denizle ve gökyüzüyle bütünleşiyor. Sarıyer’in sırtlarında ise Belgrad Ormanları... Kur’ân-ı Kerim’in ilk emri ‘’ikra’ - ‘oku’’ emrine uyarak, kâinat kitabında yazılan Esma-i İlahiyenin parıltılarını, cevherlerini okumaya başlıyorsunuz. Karadeniz’in hırçın sularından kopup gelen boğazın her dalgası ne konuşuyor? Balıklar, martılar ne söylüyor? Kulak veriyorsunuz Risale-i Nur’a; ‘’Eğer o yüksek hakîkatleri yakından temaşa etmek istersen, git fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. “Ne diyorsunuz?” de; elbette “Yâ Celîl, yâ Celîl, yâ Aziz, yâ Cebbâr” dediklerini işiteceksin. Sonra, deniz içinde ve zemin yüzünde merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanâttan ve yavrulardan sor. “Ne diyorsunuz?” de; elbette “Yâ Cemîl, yâ Cemîl, yâ Rahîm, yâ Rahîm” diyecekler.” (24. Söz, Birinci Dal, Sözler, s: 301, Yeni Asya Neşriyat, Eski Baskı).

Sarıyer’den kâinat kitabını Maşaallal, Barekallah, Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber nidalarıyla okurken; ‘’Bir saat tefekkür bazen bir sene nafile ibadet hükmüne geçer’ sırrının hikmetini daha iyi idrak ediyorsunuz. Risale-i Nur’un dört esası olan acz, fakr, şefkat ve tefekkür esaslarından tefekkür esasını tüm ruhunuzla hissediyorsunuz. ‘’Hem tefekkür dahi aşk gibi belki daha zengin daha parlak daha geniş bir tariktir ki Hakîm ismine isal eder’’ sözünü haykırarak okursunuz. Esma-i Kudsîyenin parıltılı tezahürleri aklınıza nur, kalbinize cila oluyor. Cenab-ı Allah’ın ‘’Ey îman edenler! Allah’ı çokça zikredin’’ (Ahzâb; 41) ve ‘’Beni zikredin ki, Ben de sizi rahmetimle anayım. Ve Bana şükredin; sakın nankörlük etmeyin’’ (Bakara; 152) İlahî emirlerine ittiba ederek, acziyet, fakriyet içinde Rahman-ı Rahîm’in şefkatine iltica edip tefekküre dalarak tespihlerle dualar ediyorsunuz...

Biz de Ramazan bayramı tebriklerinden sonra, İstanbul’un belki de ‘’şimdilik’’ nadide yerlerinden olan Sarıyer’de, henüz gökdelenlerle dolmamış, insan elinin tahribatıyla bozulmamış ormana ve boğaza nazır oturarak Allah’ın bizlere bahşettiği sonsuz nimetleri düşünüyoruz. Her bir masnuda Sani-i Hakikî’nin mucizevi hikmetlerini okuyarak Allah’ı zikrediyoruz ve dua ediyoruz. Duamız, korkularımızın gerçekleşmemesi. Ormanın içinden geçen ve 3. köprünün yapımıyla beraber İstanbul’un kalan son ormanlarının tahrip edilmemesi. Orman arazilerinin imara açılmaması. 3. köprüye nazır gökdelenler ve villaların yapılmaması. Lütfen! Tefekkürümüzü bizden almayın! İstanbul’un kalan son güzelliklerine dokunmayın! İstanbul’umuzu bırakın, bari bu haliyle kalsın...

Okunma Sayısı: 2194
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nur

    31.7.2015 15:08:15

    Allah razi olsun. Farkli yazilarinizi da bekliyor olacagim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı