“Nereye bakıyorsun yavrum,” diye sordu anne at.
Yavru tay:
“Şu tepelerin ardından parlak ışıklar saçarak yükselen güneşe bakıyorum, anneciğim. Ne kadar güzel değil mi?”
“Evet yavrum, çok güzel. Hem güzel, hem de faydalı. Eğer güneş olmasaydı, yeryüzünde yaşayamayacağımızı biliyor muydun?”
Yavru tay şaşırmıştı:
“Hayır,” dedi. “Bilmiyordum. Bu nasıl oluyor?”
Anne at, toprağa bir halı gibi serilen yemyeşil bitkileri göstererek:
“Bizim besin kaynağımız olan şu yeşil otlar var ya?”
“Evet?”
“İşte onların yeşerip büyümesi, ancak güneşten aldığı ışık ve ısı sayesinde olur.”
Yavru tayın şaşkınlığı büsbütün arttı:
“Ya!” dedi. “Ama ben bitkilerin topraktan aldıkları besinlerle büyüdüklerini sanırdım.”
“Aslında bu düşüncen pek yanlış sayılmaz. Ama eksik. Çünkü yeşil bitkilerin büyümesi için sadece topraktan alınan gıdalar yeterli değildir. Gıdaların bitkilere yararlı hale gelmesi için güneş ışığı ile birleştirilmesi gerekir. İşte yeşil bitkiler, güneş ışığından faydalanıp kendi besinlerini kendileri yaparlar ve böylece gelişmelerini sağlamış olurlar.”
Küçücük bitkilerin bu kadar karmaşık işleri yapabilmeleri, yavru tayda hayranlık uyandırmıştı.
“Anneciğim, bitkilerin akılları var mı?” diye sordu.
“Tabiî ki yok...”
“O zaman bütün bu işleri yaptıran, öğreten birinin olması gerekmez mi?”
“Haklısın yavrum,” dedi anne at. “Onlara bu işi öğreten biri şüphesiz vardır.”
“O bizi, güneşi, bitkileri ve bütün kâinatı yaratan ve onları İlâhî kudret ile yöneten Allah’tır. Bunun için O’na ne kadar şükretsek azdır.”
Yavru at; “Şükürler olsun Allah’ım!”