"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

31 Mart’ta Bediüzzaman’ı endişelendiren şey ne idi! (3)

Atilla YILMAZ
17 Nisan 2018, Salı
Fırkalar teşkilatlarına fedai yazıyor, bu fedai olayı özellikle İTC için geçerlidir. Bu fedailer bildiğiniz fedai. Belki de ileride tetikçilik bile yapabilirler.8

II. Meşrutiyetin ilanında en büyük pay şüphesiz ki, İttihat Terakki’ye aittir. Ve İTC’nin de kurumlar ve kamu üzerinde sürekli artan bir baskısı söz konusudur.

Buna örnek verelim:

Bakın Meşrutiyet’ten sonra kurulan üç tane hükümet var. ( Küçük) Sait Paşa Hükümeti (22 Temmuz-5 Ağustos 1908);  Kıbrıslı Kâmil Paşa Hükümeti. ( 5 Ağustos 1908-14 Şubat 1909); Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti. (14 Şubat 1909-13 Nisan1909)

‘’ İTC, Sait Paşa hükümetine sıcak bakmadı. Bu nedenle 3 Ağustos 1908’de hükümet istifa etti. Hükümeti oluşturma görevi Said Paşa’dan daha liberal olarak tanınan Kâmil Paşaya verildi.’’9

‘’Kâmil Paşa’nın Meclis-i Mebusan’dan daha çok Padişaha karşı sorumlu olduğu izlenimi verici tavır ve davranışları, İTC ve Meclis-i Mebusan’ın haberi olmaksızın Padişahın isteği doğrultusunda hükümette değişiklikler yapması, İTC tarafından dolayısıyla da Meclis-i Mebusan’ca hoş karşılanmadı. 207 Mebustan 196’sının güvensizlik oyuyla Kâmil Paşa hükümeti Meclis-i Mebusan’daki siyasi gücünü yitirdi. Kâmil Paşa’nın Sadrazamlıktan alınması üzerine yeni hükümeti oluşturma görevi Hüseyin Hilmi Paşa’ya veridi.’’10 

Hüseyin Hilmi hükümeti de 31 Mart olayları başlayınca istifa etti. Yerine Tevfik Paşa hükümeti kuruldu. Sonra, olayların ilerleyen safhasında Hareket Ordusu marifetiyle Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti kurmak üzere tekrar görevlendirildi.

Görüldüğü üzere buraya kadar atanan Sadrazamlar da, kurulan hükümetler de etkili olan İTC’ dir.

Bu hal; inkılabı vücuda getiren zevatın tahakkümü değil midir? 

Bu davranışlarda, demek ki o gün; 31 Mart’ı hazırlayan argümanlardan birisidir.

Hatta;  Bediüzzaman kendisine sorulan bir suale verdiği cevapta: ‘’Nokta-i nazar hükümetin hasenatı seyyiatına tereccühüdür. Yoksa seyyiesiz hükümet muhal-i adidir. Ben böyle adamlara anarşist nazarıyla bakıyorum. Zira onlardan birisi, Allah etmesin bin sene yaşayacak olsa adeta mümkün hükümetin hangi suretini görse hülya ile razı olmayacak. İstedikleri şey muhal olduğundan, neticesi ihtilal ve fesattır.’ 11 diyecektir.

Ayrıca: ‘’Dönemi ele alan bütün yazar-araştırmacılar İTC’nin demokratik bir yapı sergilemediği noktasında birleşmektedirler. İttihat ve Terakki Cemiyeti eski rejimin tüm alışkanlıklarını sergilemeye devam etmiş, iktidarda görünmemekle birlikte sürekli olarak iktidara ve toplum hayatına -zaman zaman hukuk dışı yollarla- müdahale etmiştir. Sadrazamın yetkisi dahilinde olan bir atamanın bile kendilerine danışılmadan yapılmasını Cemiyet aleyhine telakki edecek derecede ileri gidebilmişlerdir. Ahmet Rıza anılarında şu şekilde belirtiyor: “Meclis-i Mebusan’ın açılışından sonra, ülkede gizli ve devlet sorumluluğu olmayan bir gücün varlığından yakınılmaya başlandı.’’12

Bediüzzaman’a göre bir yanlış daha yapılmıştır:

“Hürriyet, özgürlük rüzgârları; itaatin şart olduğu askeriyede, üst amire itaatin olmazlardan biri olduğu halde, hürriyet havası askeri efrada da sirayet ederek, askeriyede hiyerarşiyi bozmuştur. Bu şu demektir:  Ordu kademelerindeki başı bozuk çavuşlar bile 31 Mart olayları sırasında komutanlarına karşı  gelerek oları esir almışlardır. Ayrıca; dine muhalif zannedilen bir takım usul ve davranışlar veya kisveler de dikkatsizce fütursuzca efrada telkin edilmekle askeri yapı iyice bozulmuştur.”

Buraya kadar Bediüzzaman’ın tasvir ettiği zemin böyledir. Hal ve vaziyet budur. Bediüzzaman ortamın tasvirini fevkalade yaptıktan sonra şimdi de bu ortamda  yapılanları nazara veriyor:

Ortam bu halde iken; piyasa yapanlar kim? 

Bediüzzaman iyi ki varsın sen. İyi ki oradaydın sen.

İstibdat yanlıları, hem cahil, hem mutaaassıp olanlar, cahil mutaassıplar, tahkik ehli olmayan hurafevari İsrailiyatla dolu, din zannedilen, dini mefhumların yerine konan anlayış, düşünce, görüş sahipleri ve bağnaz, tutucu tipler; dinde hassas davranır ama akli muhakemeden yetersiz karakterler. Ne demek bu? Bu şu demek. Şeriat isteriz der ama şeriatın ne olduğunu bilmez. Şeriat adına ortalığı yakar yıkar ama bilmez ki, şeriat haksız yere cana kıyan bütün insanlığa kıymış demektir, der. Bütün bu karakterler piyasaya çıktı ve bataklıkta kendilerince, kendi fikirlerince iyilik tohumları ekmeye başladılar. Eteklerinde ne varsa, heybelerinde ne varsa, olanı piyasaya sürdüler. Az önce gördük ki etekleride olan ekilirse sonuç facia olurdu. Nitekim öyle de oldu.

Sonuç; Yine Bediüzzaman’ın tespiti: Devletin tüm siyaseti cahillerin elinde kaldı. Bir milyon fişek sıkıldı. Dahili ve harici, şerli parmaklar karışmasıyla birlikte ortalık anarşistlik halini aldı.

Bediüzzaman açısından, işte 31 Mart’ın şerhi bu. Bize düşen, size düşen, araştırmacılara düşen, bu ip uçlarından yola çıkarak, hadiseleri yerli yerine oturtmaktır.

Bu arada Bediüzzaman; çok korkunç olan bir şeyin endişesini de dile getiriyor. Böyle her şey herc ü merc olmuş, her şey alt üst olmuş, asayiş ber hava olmuş, ortalık anarşiden geçilmiyor. Böyle bir atmosferde beklenen nedir?  -Allah korusun- Yabancı bir müdahale. Yabancı bir işgal. Korkunç olan budur. Bunun işaretleri var mıydı acaba? Perde gerisinde bir takım güçler görünmekle birlikte, şu ana kadar bu ihtimal üzerinde duran bir araştırmacı olmamıştır.

Bu korkunç manzarayı ve korkulacak işgali önleyen bir kavramdan, bir duruştan söz eder Bediüzzaman. Oda ağızlardan çıkan, ‘Mukaddes Şeriat’ lafzıdır.

Bu mübarek, bu mukaddes ism-i şeriat, 13 asır sonra bir mucize daha göstermiştir. Osmanlıyı, ahaliyi, milleti olabilecek en korkunç gaileden, mucize vari kurtarmış ve olaylar, o noktaya gelmeden sükunet sağlanmıştır.

Bakın 31 Mart’ın canlı şahidi olan Bediüzzaman’ın şu aktaracağım ifadeleri hiç bir araştırmada yer almaz:

‘’Ben 31 Mart hadisesinde şuna yakın bir hal gördüm. Zira İslamiyet’in meşrutiyetperver ve hamiyetli fedaileri cevher-i hayat makamında bildikleri nimet-i meşrutiyeti şeraite tatbik edip ehl-i hükümeti adalet namazında kıbleye irşad ve tam mukaddes şeriatı, meşrutiyet kuvvetiyle ila; ve meşrutiyeti, şeriat kuvvetiyle ibka; ve bütün seyyiat-ı sabıkayı muhalefet-i şeriat üzerine ilka etmek için telkinatta ve teferruatın tatbikatında bulundular. Sonra; sağını solundan fark edemeyenler-haşa-şeriatı istibdata müsait zannederek tuti kuşları taklidi gibi ‘’ Şeriat isteriz’’ demekle, hakiki maksat ortalıkta anlaşılmaz oldu. Zaten planlar serilmişti. İşte o zaman yalan olarak hamiyet maskesini takınan bazı herifler, o ism-i mukaddese tecavüz ettiler. İşte cay-ı ibret bir nokta-i siyah!’’13

DİPNOTLAR:

8- İTC’nin Jitemi, 99.bölük, Musa Kesler, milliyet.com.tr., 01.02.2015

9- Doç. Dr. İhsan Güneş, II.Meşrutiyet Dönemi Hükümet Programları (1908-1918) Fen-Edb. Fak. Tarih Bl. Öğretim Üyesi

10- a.g.e.

11- Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat, YAN s.51

12- Şenol Kaluç, Osmanlı Ahrar Fırkasının Kuruluşu Faaliyetleri ve Sonu, Kış-Bahar 2009, sayı:53-54, s.177-213

13- Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat, YAN. s.83

Okunma Sayısı: 2764
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı