"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cesur bir muhalif: Said Nursî

Atilla YILMAZ
26 Eylül 2017, Salı
Said Nursî’nin yaşadığı ve ölümüne bir iman mücadelesini verdiği devir; Müslümanlar açısından son derece zor şartların hakim olduğu bir devredir.

Ülkeyi yöneten elit kadro ile her açıdan zıt görüşlere sahipti. Her açıdan muhalif olduğu devrin idaresine karşı cesur bir muhalefet sergileyen Said Nursî’nin muhalefetinde, kan ve göz yaşı asla olmadı. Çünkü onun muhalefetinde; İslam topraklarında sadece kendine has olan, ‘müsbet hareket’ tarzı vardı.

‘’Her bir hükümette muhalifler var. Asayişe ilişmemek şartıyla, kanunen onlara ilişilmez.’’1 diyen Said Nursî; M.Kemal rejiminin uygulamalarına hep karşı olmuştur. Bunu da eserlerinde ve hayatında açıkça göstermiştir. “Bu asrın sağır kulakları dahi işitsin! Acaba bu zamanın bazı ilcaatının iktizasıyla muvakkaten kabul edilen bir kısım ecnebi kanunlarını fikren ve ilmen kabul etmediğini’’2 söyleyerek bu uygulamalarla amel etmemiştir.

Bu amel etmemenin karşılığı, işkence, hapishane ve sürgün olmasına rağmen de hiçbir kalkışımda bulunmamış; idareye, asayişe zarar verme noktasında da bir girişimi olmamıştır.

‘’Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var. Ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır.’’3 demiş ve böyle yaşamıştır. Talebelerini de asayişe ve idareye zarar vermekten şiddetle uzak tutmuştur.

Bunun gerekçesini eserlerinin bir çok yerinde beyan eden Bediüzzaman; bu duruşunu; Kur’ân’ın “Hiçbir günahkâr bir başkasının günahını yüklenmez.” kanunu çerçevesinde izah etmiştir.

Bu durumun Kur’an’ın bir düsturu olduğunu belirten Said Nursî ‘’Birisinin hatası ile başkası, partisi, akrabası mesul olmaz, olamaz.’’4 demiştir.

Bu konuda Said Nursî gayet açık ve nettir.

‘’Acaba, bu vatan ve dinin gizli düşmanlarının bu eşedd-i zulm-ü nemrudanelerine karşı manevî pek çok kuvveti bulunan bu fedakârın tahammülü ve maddi kuvvete ve menfi cihette mukabele etmemsinin hikmeti nedir?

İşte bunu size ve umum ehl-i vicdana ilan ediyorum ki;

Yüzde on zındık dinsizin yüzünden doksan masuma zarar gelmemek için, bütün kuvvetiyle dahildeki emniyet ve asayişi muhafaza etmek için, Nur dersleriyle herkesin kalbine bir yasakçı bırakmak için Kur’ân-ı Hakim ona o dersi vermiş. Yoksa bir günde, yirmi sekiz senelik zalim düşmanlarımdan intikamımı alabilirim.

Onun içindir ki, asayişi masumların hatırı için muhafaza yolunda haysiyetini, şerefini tahkir edenlere karşı müdafaa etmiyor ve diyor ki: ‘ Ben değil dünyevi hayatı, lüzum olsa ahiret hayatımı da millet-i İslamiye hesabına feda edeceğim.’’5  

Onun mücadelesi fikren ve manen olmuştur.

Laik Cumhuriyet yerine dindar Cumhuriyeti savunan Bediüzzaman, bu konuda da fikri ve manevi mücadelesini asayişe ve emniyete müdahale etmeden başarmıştır.

‘’Dini dünyadan tefrik ile dinde ikraha ve icbara ve mücahede-i diniyeye ve din için silahla cihada muarız olan hürriyet-i vicdan, hükümetlerde bir kanun-u esasi, bir düstur-u siyasi oluyor ve hükümet, laik cumhuriyete döner. Fakat ona mukabil manevi bir cihad-ı dini, iman-ı tahkiki kılıcıyla olacak.’’6 diyen Bediüzzaman’ın bütün bu olumsuzluklarda verdiği mücadele tamamen fikrî ve manevidir.

Dünyada hiçbir kimse ve hiçbir kanunun rejimin din dışı uygulamalarıyla kendisini ve talebelerini amel ettirmeye zorlayamayacağını belirten Bediüzzaman, çok cesur bir muhaliftir.

‘’Ayasofya’yı puthane ve meşihatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfi kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen taraftar değiliz. Ve şahsımız itibarıyla amel etmiyoruz. Ve bu yirmi senede işkenceli esaretimde eşedd-i zulüm şahsıma edildiği halde siyasete karışmadık, idareye ilişmedik, asayişi bozmadık. Yüz binler Nur arkadaşım varken, asayişe dokunacak hiçbir vukuatımız kaydedilmedi. Ben şahsım itibarıyla hiç hayatımda görmediğim bu ahir ömrümde ve gurbetimde şiddetli ihanetler ve damarıma dokunduracak haksız muameleler sebebiyle yaşamaktan usandım. Tahakküm altındaki serbestiyetten dahi nefret ettim. Size bir istida (dilekçe) yazdım ki, herkese muhalif olarak ben beraatimi değil, belki tecziyemi talep ediyorum ve hafif cezayı değil, sizden en ağır cezayı istiyorum.’’7

Devrin en ağır cezalarının hepsine de giriftar oldu ama manevi cihadından ve muhalif duruşundan da santim geri adım atmadı.

Ruhu şad olsun. 

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman Said Nursi, Şualar, YAN, s.341., 2- a.g.e., s.386., 3- Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, YAN, s.206., 4- Bediüzzaman Said Nursi. Emirdağ Lahikası, YAN, s.451., 5- a.g.e., s.389., 6- Bediüzzaman said Nursi, Şualar, YAN, s.243., 7- a.g.e., s.341

Okunma Sayısı: 2383
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı