"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Enver Paşa da, Bediüzzaman da hürriyetçidir

Atilla YILMAZ
02 Mayıs 2017, Salı
TARİHTE BEDİÜZZAMAN VE ENVER PAŞA BİRLİKTELİĞİ (1)

Bediüzzaman bir hürriyet kahramanıdır. Onun hayatında bu kahramanlıkların sayısız örnekleri vardır.

Rus esaretinden döndükten sonra İstanbul’a geldi. İstanbul İngilizler tarafından işgal edilmişti. İstanbul’da İngiliz işgaline karşı yayınladığı ‘Hutuvat-ı Sitte’ isimli eseriyle bir beyanname neşrederek; halkı İngiliz işgaline karşı direnmeye çağırdı. Hakkında çıkartılan ‘ölüm emri’ne rağmen İstanbul’u terk etmeyerek, işgale karşı direndi ve hürriyetin mücadelesini verdi.

Bütün ömrü boyunca dünyanın en cebbar kumandanlarına karşı hakkı ve hakikati haykırarak; İmanından doğan bir hürriyetle, canı ve kanı pahasına, İmanın ve İslam’ın hakikatlerini neşrederken “İman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar”¹  diyordu.

Osmanlı Devletinde, 24 Temmuz 1908’de Kanun-u Esasi’ye dayanan meşrutiyet ilan edilir. Meşrutiyet kendiliğinden ilan edilmemiştir. Bu topraklarda Namık Kemallerin, Ziya Paşaların ve onlarca sürgün yiyen aydınların, meşrutiyetin ilanında çok büyük payları vardır.

O dönemlerin efsane kelimesi hürriyetti.

Hürriyet herkesin ve her aydının rüyalarını süslüyordu. Adına şiirler yazılıyor, eserler veriliyordu. Hatta adına parti bile kuruluyordu:Ahrar Partisi. Ahrar; Arapça, hür kökünden türetilmiştir. Hürriyetperver anlamındaydı ve Bediüzzaman, eserlerinde bu ahrarlardan, hürriyetperverlerden sıkça bahsedecek ve onları hem Meşrutiyet Devri’nde hem de Cumhuriyet Devri’nde bizzat destekleyecekti.

İşte hürriyet böylesine efsunlu bir kelimeydi.

O günün İstanbul’unda Bediüzzaman, uğradığı bütün mekânlarda meşrutiyet ve hürriyeti ders verdi. İstanbul’da; Hamal kahvelerinden medrese öğrencilerine, askeri taburlardan cami cemaatine kadar uğramadığı mekân, ayak basmadığı toprak kalmadı. Canhıraş bir gayretle meşrutiyetin güzelliklerini, hürriyetin, “imanın bir hassası”² olduğunu ders verdi.

HÜRRİYET KAHRAMANLARI; ENVER VE BEDİÜZZAMAN

Bediüzzaman, daha hürriyetin 3. gününde Selanik meydanında “Hürriyete hitap” isimli bir konuşma yaptı.

Muhtemeldir ki Enver Paşa ile konuşma öncesi ve sonrası burada görüştü.

Zira Enver Paşa’da yaman bir hürriyetçiydi. Hürriyet sevdası uğruna “Üniformasını çıkararak dağa çıkacak” kadar hürriyete aşıktı. Ve Enver Paşa bir hürriyet kahramanıydı. Ya Sultan Abdülhamid hürriyeti ilan edecekti, ya da Enver Paşa dağdan inmeyecekti.

“Reval görüşmesinin yapıldığı gün Enver Bey, askerî üniformasından soyunarak dağa çıkacak ve çevresine toplayacağı Osmanlılarla, Sultan II. Abdülhamid Han’ı meşrutiyeti ilan etmesi için zorlayacaktır.” 3  

O bir hürriyet kahramanıdır.

“İnönü diyor ki, ‘Hürriyet kahramanları içinde ilk günden itibaren en fazla itibar görmüş olan ve sonuna kadar büyük bir sima olarak beliren Enver Paşa’dır.” 4  

Enver Paşa hürriyet için dağları tercih ederken, Said Nursî de 31 Mart sonrasında Divan-ı Harp’te yaptığı savunmada mahkeme heyetine şöyle haykıracaktı:

“Eğer medeniyet böyle haysiyet kırıcı tecavüzlere ve nifak verici iftiralara ve insafsızcasına intikam fikirlerine ve şeytancasına mugalatalara ve diyanette laubalicesine hareketlere müsait bir zemin ise; herkes şahid olsun ki o saadet-i saray-ı medeniyet tesmiye olunan böyle mahal-i ağraza bedel, Vilayat-ı Şarkiyenin hürriyet-i mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki bedeviyet ve vahşet çadırlarını tercih ediyorum. Zira bu mimsiz medeniyette görmediğim hürriyet-i fikir ve selamet-i kalp, Şarkî Anadolu’nun dağlarında tam mânâsıyla hüküm fermadır.” 5  

Dindar kesimin aşırılıkları; İttihat ve Terakkicilerin körü körüne Avrupa mukallitliği ve baskıları, bu kargaşa ortamında ne yazık ki, Bediüzzaman’ın sesinin geniş kitlelere ulaşmasına mani oldu.

Ve meşhur 31 Mart faciası yaşandı.

31 Mart bu toprakların tanıştığı ilk ihtilâl, ilk askerî darbedir.

Üzerinden 108 sene geçmesine rağmen, hâlâ aydınlığa kavuşturulmamış olması esef verici bir durumdur.

Bu memlekette 31 Mart aydınlatılmadan ve yargılanmadan, hiçbir karanlık ve derin odağı aydınlatmanız mümkün olmayacaktır.

31 Mart’tan hesap sormadan, 31 Mart’ı sorgulamadan ne 1960 darbesini, ne 12 Mart Muhtırası’nı, ne de 12 Eylül’ü yargılamanız mümkün değildir. Nitekim de yargılayamadınız.

Meşrutiyet’in ilanı konusunda dikkat çeken bir önemli nokta şudur:

İlk defa bir İslam toprağında, bir İslam ülkesinde ‘Kanun-u Esasi’ yani, anayasa ve meşrutiyet ilan ediliyordu.

Babadan oğula intikal eden bir devlet yönetiminden, meclis ve parlamento yönetimine geçiliyordu.

Babadan oğula geçen bir halifelik, bir padişahlık, bazı dindar kesimler tarafından dinî ve şer’î bulunurken; seçilmişlerin oluşturduğu meclis tarafından yönetilme; Din dışı ilan ediliyordu.

Şüphesiz ki bu düşünce tarzında etkili olan şey; tâ Emeviler’den bu yana, Dört Halife Devri’nden sonra; bütün İslam coğrafyası, babadan oğula geçen tek adam yönetimi anlayışına dayanan bir sistemle idare edilmişti. Kanun-u Esasî, yani anayasa ve meşrutî yönetim yeni bir konuydu ve Batı’dan bize geçmişti.

Yüz yıllar boyu saltanat geleneği ile yönetilmiş bir ümmetin bugün de dindar idarecilerin veya dinî siyasal yaklaşımların iktidar olduğu yönetimlere, yöneticilere, padişahlık döneminden kalma bir alışkanlıkla sahip çıkılmasında ve kutsanmasında o idarecilerle alâkalı eleştirilere kapalı olunmasında bu geleneksel yapının payı büyüktür.

Meşrutî yönetimle ilgili işin en zor yanı böyle bir tarzın alt yapısının bizde mevcut olmamasıydı.

Esasında bu alt yapının kendisi bizde zaten vardı, ama yüz yıllar öncesinde, Asr-ı Saadet Dönemi’nde kaldığı için bize çok uzaktı.

Bediüzzaman Meşrutiyet’in daha ikinci gününde meydanlardaydı ve meşrutiyetin, hürriyetin güzelliklerini anlatıyordu.

Bayazıt’ta, Fatih’te, Sultan Ahmet’te meşrutiyet ve hürriyeti savunan nutuklar veriyordu. Meşrutiyetin din ve şeriata aykırı bir sistem olmadığını söylüyordu.

Meşrutiyetin 3. gününde Selanik Meydanı’nda ‘Hürriyete Hitap’ isimli bir konuşma yapıyordu.

M. Kemal Said Nursî’yi tanıyor muydu? Haftaya buna bakalım inşallah.

Dipnotlar:     

1. Said Nursi Tarihçe-i Hayat. Yeni Asya Neşriyat. S.72

2. Said Nursi. Münazarat. Yeni Asya Neşriyat. s. 59

3. Nevzat Köseoğlu. Şehit Enver Paşa. S. 55. Ötüken neşriyat. MART- 2008. İST.

4. Age. S.63

5. Said Nursi. Divan-ı Harb-i Örfi. S.46

Okunma Sayısı: 2164
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı