"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal’

Atilla YILMAZ
02 Kasım 2015, Pazartesi
Bediüzzaman, yalnızca nutuklar vermemiş, aynı zamanda, dinî gazetelerde meşrûtiyeti anlatan ve sahiplenen yazılar da kaleme almıştır. Bediüzzaman, dünyaya kapalı bir şahsiyet değildir. Dini de dar kalıplar içerisinde gören bir anlayışın sahibi de asla değildir. O bir içtimaîyatçıdır. Çok meşhur olan ve topluma mal olmuş bir sözü vardır: “Eski hal muhal, ya yeni hal, Ya izmihlâl.’’

Meşrûtiyetin daha üçüncü gününden itibaren, Said Nursî’yi İstanbul’da hummalı bir faaliyetin ve çalışmanın içerisinde görüyoruz.

Artık Bediüzzaman İstanbul’un her yerindedir. Hatta Selânik meydanındadır. Her mekân Bediüzzaman’a ev sahipliği yapmakta; gittiği her yerde meşrûtiyetin İslâm’a muhalif bir uygulama olmadığını anlatmaktadır. Özellikle de dinî konularda hassas olan Kürt nüfus içerisinde, ağırlıklı faaliyet gösterdiği müşahede edilmektedir. Ki meşrûtiyete baş kaldırmasınlar, meşrûtiyeti özümsesinler.

Bediüzzaman, yalnızca nutuklar vermemiş, aynı zamanda, dinî gazetelerde meşrûtiyeti anlatan ve sahiplenen yazılar da kaleme almıştır.

Bediüzzaman, dünyaya kapalı bir şahsiyet değildir. Dini de dar kalıplar içerisinde gören bir anlayışın sahibi de asla değildir. O bir içtimaîyatçıdır. Çok meşhur olan ve topluma mal olmuş bir sözü vardır: “Eski hal muhal, ya yeni hal, Ya izmihlâl.’’

Değişen dünya şartlarında, oluşan yeni konjonktürde, Bediüzzaman, Kur’ân hizmetinde topluma yeni bakış açıları sunan bir yenilikçidir. Ve sunduğu yeniliklere ve vizyona İslâmın temel prensiplerinden referanslar getirmektedir.

Bediüzzaman’a göre, Batı’dan gelen her şey kötü değildir. Avrupa’yı ikiye ayırır. Birisi müsbettir, birisi menfidir. Bediüzzaman seçicidir. Toptancı bir yaklaşım Bediüzzaman’ın hayatında yoktur.

“Medeniyette vardır mehasin-i kesire. Lâkin onlar değildir ne Nasraniyet malı, ne Avrupa icadı. Ne şu asrın san’atı. Belki umum malıdır. Telahuk u efkârdan, semavî şerayi’den, hem hacat-ı fıtrîden, hususi şer’-i Ahmedi.’’18 der ve medeniyetin iyiliklerinin alınmasını tavsiye eder.

Meşrûtiyeti de Şeriatın delilleriyle kabul eder. Meşrûtiyete dört mezhepten deliller getirdiğini söyler. 

Meşrûtiyetin ilân edilmesiyle, Said Nursî’ye göre, olacak olan şudur:

“Artık zaman-ı meşrûtiyetin zembereği, ruhu, kuvveti, hakimi, ağası -zamanı istibdatta olduğu gibi kuvvet değil- haktır, akıldır, marifettir, kanundur, efkâr-ı ammedir. Kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa yalnız o yükselecektir.’’19  

Meşrûtiyet yönetimine bütün kuvvetiyle sahip çıkar. Ve toplumda kökleşmesi için elinden ne geliyorsa yapar. Sadrazamlık makamından Şark’taki aşiretlere meşrûtiyetin iyi telâkki edilmesi ve meşrûtiyete karşı çıkılmamasıyla ilgili telgraflar çeker. Ve hepsinin de cevabı müsbet olarak kendisine döner.

“Bediüzzaman Said Nursî, İki mekteb-i musîbetin şehadetnamesi’nde, meşrûtiyetin şeriate uygunluğunu savunmak için Kürt aşiretlerine Sadaret vasıtasıyla 50-60 telgraf çektiğini, Ayasofya, Bayezit, Fatih ve Süleymaniye’de ulema ve talebeye nutuklar verdiğini, İstanbul’da Kürtlerin oturdukları umumî yerleri ve kahvehaneleri gezerek meşrûtiyeti anlattığını ve müstebitlerin iğfallerinden onları koruduğunu, asayişi ihmal etmesi muhtemel toplulukları teskin ettiğini anlatır. Münâzarât’ta ise Bitlis’te kurmayı düşündüğü Medreset-üz Zehra’nın semeresini ‘meşrûtiyet ve hürriyetin mehasinini göstermek ve ondan istifade ettirmek’ olarak ifade eder.’’20 

Bütün  bu mücadeleleri verirken;  

“Bizim maksadımız meşrûtiyeti şeriat kuvvetiyle muhafaza ve kökleştirmektir’’21 der.

Padişahın (halife) de dahil olduğu bütün yönetici kadronun ferdin karşısında ‘para ile tutulmuş bir işçi’ derekesine indirilmesi, dolayısıyla devlet ve hükümete yeni bir konum çizilmesidir. 

Bediüzzaman meşrûtiyeti Kürtlere anlatırken daha vazıh ifadeler kullanmaktadır: “Meşrûtiyet ‘Herkesi birer padişah hükmüne götürüyor. Siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz’’ 22 diyecektir.

Said Nursî, Meşrûtiyeti;

“Âlem-i İslâmiyetin istikbaldeki firdevs-i terakkisinin birinci kapısı’’ 23  olarak görür.

Mart 1909’da Mebuslara hitaben dini bir gazetede, Meşrûtiyete sahip çıkılması noktasında, bir yazı neşreder ve der ki:

“Ey Mebusan!

Cumhuriyet ve demokrat manasındaki meşrûtiyet ve kanun-i esasi denilen adalet ve meşveret ve kanunda cemi kuvvet, bu unvan ile beraber, asıl malik-i hakiki ve sahib-i unvan-ı muhteşem olan ve müessir ve adalet-i mahzayı mutazammın bulunan ve nokta-i istinadımızı temin eden ve meşrûtiyeti ve cumhuriyeti bir esas metine istinat ettirenin..’’ meşrûtiyet olduğunu beyan eder.

Görüldüğü üzere Said Nursî ta Meşrûtiyet döneminde Cumhuriyeti savunanlar arasındadır. Ve Meşrûtiyeti, Cumhuriyetin başlangıcı olarak görüp sahiplenmekte ve savunmaktadır.

BEDİÜZZAMAN KANUN-İ ESASİYİ SAVUNUYOR

Bediüzzaman, memleklette bir çok aydının bile küfür olarak gördüğü Kanun-i Esasiyi savunacak ve alkışlayacak kadar cesurdur.

Kafalar karışıktı. Kanun-i Esasi; Allahın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirdir âyetiyle çelişmiyor muydu? Bu konuda kendisine yöneltilen soruya, Münâzarât isimli eserinde, çok açık ve net bir cevap veriyordu:

Araptan sonra İslâmiyetin kıvamı olan Etrak (Türkleri) tadlil (dalâlet, küfür) ediyorlardı. Hatta bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir (kâfir) ederdi.

Otuz sene evvel olan Kanun-i Esasiyi ve Hürriyetin ilânını tekfire delil gösterirdi. “Her kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse”yi hüccet (delil) ederdi. Biçare bilmezdi ki “Her kim hükmetmezse” bil mana “Her kim kabul etmezse”dir. Acaba sabık İstibdadı hürriyet zanneden ve Kanun-i Esasi’ye itiraz eden adamlara nasıl itiraz etmeyeceğim.’’ 

Bu özgün yaklaşımda da görüldüğü gibi o fevkalâde aydın bir din âlimidir ve savunduğu her şeyi Kur’ân’a göre temellendirmektedir.

Dipnot:

18) Said Nursî, Sözler. s. 655.  

19) İslâmcıların Siyasî Görüşleri 1. Hilâfet ve Meşrûtiyet, İsmail Kara, Dergâh yay. İst-2001, s. 127.

20) Age. s. 113.

21) Bediüzzaman, Lemean-ı hakikat, Volkan. Nu. 103. s. 4, 13 Nisan 1909,

22) İslâmcıların Siyasî Görüşleri.1. Hilâfet ve Meşrûtiyet, İsmail Kara, Dergâh yay. İst- 2001. s. 103.

23) Age. s. 99.

Okunma Sayısı: 2910
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı