"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Etnik ayrılıkçılık ve Bediüzzaman (2)

Atilla YILMAZ
12 Şubat 2019, Salı 00:26
Prens Sabahattin, ‘adem-i merkeziyet’ fikrini savunan bir Osmanlı aydınıdır.

Adem-i Merkeziyet; bu günkü anlamıyla yerel yönetimlerin güçlendirilmesi; merkezde toplanan, tek adam yönetiminin bazı yetkilerinin yerele paylaştırılması anlamına gelmektedir.

Ayrıca bu günümüzde de hükümetlerin; yerel yönetimleri güçlendirme, yetkilerimi artırma gibi hususlar zaman zaman gündemlerine gelmektedir.

‘Prens Sabahattin’in kötü algılanan güzel fikrine cevap’ başlığı altında bir yazı kaleme alan Bediüzzaman; makalesine ‘Hayat ittihattadır‘ diye başlamaktadır.

Sabahattin’in düşüncesini güzel bulan Bediüzzaman, bu düşüncenin Osmanlıdaki farklı kavimleri unsuriyetçilik yoluna sürükleyeceğinden dolayı ve insanların aynı irfan seviyesinde de bulunmamalarından ötürü, bu güzel düşüncenin, bu gün mahzurlu olduğunu ifade etmektedir.

İstibdattan dolayı zaten halkta merkeze karşı bir nefretin olduğunu; yetkilerin arttırılmasıyla da bu halin galeyana gelerek, Osmanlılık perdesini yırtarak, bir muhtariyete dönüşebileceği endişesini taşıyan Bediüzzaman, bu güzel fikrin tatbikinin mümkün olmadığını söylemekte ve buna çok zaman gerekeceğini ifade etmektedir.

Osmanlılık içerisindeki farklı kavimleri nazara alan Said Nursî unsuriyetçilik ve muhtariyet fikrine karşı çıkarak, ‘Bize unsur olarak İslamiyet unsuru yeterlidir’ demektedir.1

Bediüzaman’ın bu ifadelerinden yola çıkarak, onda açığa vurulmayan bir etnik boyut aramak zorlama bir ifade olsa gerektir. Ki Bediüzzaman’ın bu makalesinde ‘etnik boyutu önceleyen’ veya ihsas eden bir tek cümlesi yoktur.

Bediüzzaman, Kürdistan âlim, şeyh ve reislerine ve tüm Kürt nüfusuna hitap eden makalesinde; Kürtlere meşrutiyeti tanıtmakta ve onlara hem meşrutiyete, hem de padişaha sahip çıkmaları noktasında nasihat etmektedir.

“Şimdiye kadar padişaha iktida ettiniz (uydunuz, bağlandınız)… şimdi de padişah yine size imamdır. İktida ediniz ki O, ömr-ü ebediye mazhar olan marifet ve adaletiyle milletini idare edecektir.’’ 2 demektedir.

Bediüzzaman Kürtlere; Arnavutları örnek göstererek ihtilafa düşmeden,  vahşete kapılmadan, Meşrutiyeti sahiplenmelerini salık veriyor.

Bundan ne çıkarmak gerekir?

Bu ifadelere etnik bir boyut eklemek, yine zorlama bir tevilden öteye geçemez.

Bediüzzaman yine aynı makalesinde; Osmanlılığı savunarak, Kürtlerin ayrılıktan yana değil, Osmanlılıktan yana olmalarını öğütlemektedir ki bu da alkışlanacak bir söylemdir.

Onun Meşrutiyet Dönemi bazı makalelerinde geçen; ‘Ey Kürtler, Aslan Kürtler’ gibi ifadelerinden yola çıkarak, Bediüzzaman’ı açığa vurulmayan, potansiyel bir ayrılıkçı olarak görmek fevkalade yanlıştır. Ve bu hitaplardan dolayı Onu, potansiyel bir kavmiyetçi ve unsuriyetçi olarak görmek, gerçekten yadırganacak bir durumdur.

Bu günde hükümet yetkilileri, zaman zaman, doğudaki Kürt kanaat önderleriyle bir araya gelerek, ayrılıkçı gruplarla mücadele noktasında, değeri ve nasihati vermeleri gayet doğal değil midir?

Bediüzzaman’ın da Kürt nüfus üzerinde, etnik kökeninden dolayı bir nüfuzunun olması ve onları ayrılıkçılığa karşı uyararak, ittihada davet etmesi kadar doğal ne olabilir?

Gerek Padişahlık dönemi, gerek mütareke dönemi, gerekse de Cumhuriyet dönemi dahil; Bediüzzaman, bu vatanda ve bu devlette ayrılıkçılıklardan yana hiç mi hiç olmamıştır.

“Kürt Teali Cemiyeti Başkanı Seyit Abdulkadir ve eski Stockholm elçisi Şerif Paşa’nın siyasî Kürtçülük faaliyetleri ve bu uğurda Ocak 1918’deki Paris Konferansına katılarak Ermenilerle dahi anlaşmaya razı olmalarına... Osmanlı uleması içinde en büyük tepkiyi gösterenlerin başında, bölgenin en muteber âlimlerinden olan Bediüzzaman Said Nursî gelmiştir.’’3

Bediüzzaman Şerif Paşa ve Seyit Abdulkadir’in ayrılıkçı fikirlerine şiddetle karşı çıktığı gibi; Birinci Dünya Savaşı öncesinde 1914’te Şeyh Selim’in kalkışımına da karşı çıkmıştır:

“Eski harb-i umumiden biraz evvel, ben Van’da iken, bazı dindar ve müttakî zâtlar yanıma geldiler. Dediler ki, ‘Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor. Gel bize iştirak et. Biz bu reislere isyan edeceğiz.’ Ben de dedim: ‘O fenalıklar ve dinsizlikler,o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onunla mes’ul olamaz. Bu Osmanlı Ordusunda belki yüz bin evliya var. Ben bu orduya kılıç çekmem ve size iştirak etmem.’’4 

Cumhuriyet Dönemindeki 1925 Şeyh Said kalkışımına da itibar etmeyerek, karşı çıkmıştır. Bediüzzaman Şeyh Said’e cevabında:

Türk Milleti İslamiyet’e bayraktarlık etmiş, dini uğrunda yüz binlerle, milyonlarla şehit vermiş ve milyonlar veli yetiştirmiştir. Binaenaleyh kahraman ve fedakâr İslam müdafiilerinin torunlarına kılıç çekilmez.’’ 5 demiştir.

Bediüzzaman hayatının her devresinde, bu topraklarda, İslamların birliğini savunmuş, ayrılıkçılık fikirlerin karşısında durmuş, bir büyük münevver ve mütefekkir bir İslam alimidir.

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman Said Nursi, Eski dönem eserleri, Nutuk, YAN, s,185

2- Age, s,190

3- İsmail Çolak, Bediüzzaman’ın Kürt Meselesine dair teşhis ve Çözümleri, Köprü Dergisi, Yaz-2010,sayı 111

4- Bediüzzaman Said Nursi. Şualar. YAN. s.315

5- Bediüzzaman Said Nursi. Beyanat ve Tenvirler. YAN. s.137

Okunma Sayısı: 2235
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said YÜKSEKDAĞ

    12.2.2019 11:26:36

    Üstada iftira atanlara çok yerinde ve ikna edici tarza cevap mahiyetinde olan bu yazınızı çok beğendim. Yazınızdaki hurufat adedince şükürler olsun ki sizin gibi kalemler var. Allah razı olsun Atilla Ağabeyim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı