Bediüzzaman Said Nursî ile ilgili kapsamlı bir eseri 2011 yılında yayınlanan Meryem Weld (Şükran Vahide); Said Nursî’yi, Cemal Kutay’ın hatıra kitabına dayandırarak Teşkilat-ı Mahsusa ile ilişkilendirmektedir.
Meryem Weld ilk başlarda Kutay’ın anlattıklarını mantık süzgecinden geçirerek doğru bir tespitte bulunur:
“Şimdiye kadar her hangi bir araştırma, Kutay’ın iddialarını doğrulayacak bir bilgiyi ortaya koyabilmiş değildir.’’ 1
“Said Nursî’nin ismi, ne Stoddard’ın tezinde, ne de Kuşcubaşı’nın Teşkilat-ı Mahsusa bünyesinde Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında Arabistan’da üstlendiği cesaret gerektiren görevleri anlattığı ( taddord tarafından yayına hazırlanan) röportajında geçer.’’2
Eyvallah tam ve doğru bir tespit.
Meryem Weld bu tespiti yaptıktan sonra, bir ihtimal hesabı yapar. Tamamen sübjektif bir ihtimal hesabı. Adeta bir kehanette bulunur. Belgesiz ve bulgusuz:
“Fakat yine de bu durum Bediüzzaman Said Nursî’nin katılmış olma ihtimalini kesin olarak ortadan kaldırmaz.3
Weld’in elindeki veri sadece Stoddard’ın; ‘Bu teşkilat bünyesinde otuz bin kişi vardı’ ibaresine dayandırmaktadır.
Bu hesaba göre sayın Weld, herkesi bu teşkilata muhtemel üye yapabilir.
Sayın Weld bununla da kalmaz:
“Gerek kendisinin (Said Nursî’den bahsediyor), gerekse kurduğu milis kuvvetinin adı geçen teşkilatla (Teşkilat-ı Mahsusa’yı kastediyor), dolaylı olarak da olsa, temasının olduğu muhtemel görünmektedir.’’4
Bunun gerekçesi ne?
Weld’e göre; Van Valisi Tahsin Paşa’nın Teşkilat-ı Mahsusa’da görevli olması.
Ne alâkası var derseniz; Van Valisi Tahsin Paşa ile Said Nursî dost olduğuna göre, Said Nursî de bu teşkilata muhtemeldir ki üyedir.
Evet, Meryem Weld’in ihtimal hesapları böyle. Yani Hem Kuşcubaşı’nın hatıralarında ve akademik tek çalışma olan Staddord’un doktora tezinde “Said Nursî yok” diyeceksiniz, ama; muhayyilenizden muhtemel hesaplar yaparak, “Said Nursî’yi Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olabilir” diyeceksiniz.
Ve bütün araştırmacılar da sizin söyleyip yazdıklarınızı kaynak olarak gösterecek. Hem de hiçbir bilimsel veriniz olmadığı halde.
Sayın Stoddard’ın Teşkilat-ı Mahsusa ile ilgili doktora çalışması 1911 ila 1918 yıllarını kapsamaktadır. Bu tarihlerde Bediüzzaman’ın biyografisine kısaca bir göz atalım.
Hem Stoddard’ı doğrulayalım, hem de, Kutay ve Weld’i tekzip edelim:
Bediüzzaman Said Nursî 1911 senesinde Şark’taki aşiretleri meşrutiyet konusunda irşad ettikten sonra; Şam Emeviye Camii’nde muazzam bir kalabalığa Hutbe irad ederek İslam Dünyasının kurtuluş reçetesini sundu.
Oradan İstanbul’a gelerek 5 Haziran 1911’de Sultan Reşad’ın Rumeli seyahatine iştirak etti. Haziran ayının sonu gibi tekrar İstanbul’a avdet etti.
Ve İstanbul’dan Van’a dönerek 1912 ve 1913 senelerinde Van’da ihdas ettiği Horhor Medresesinde talebe yetiştirmeye başladı.
1914 senesinde patlak veren Birinci Dünya Savaşı’na gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirak etti.
1916’nın 3 Mart’ında Bitlis Savunması’nda, Ruslara esir düştü.
1918 Haziran ayının 17/18’inde esaretten kurtularak İstanbul’a geldi.
İstanbul İngilizlerin işgali altındaydı. Hem Dar’ül Hikmet’ül İslamiye azalığı yaptı, hem de İngilizlerle fiilî olarak savaştı.
Bediüzzaman Said Nursî; 1918, 1919, 1920, 1921 ve 1922 yıllarında İstanbul’da mücadelesine devam etti.
Ve 1922 senesinde Ankara’ya Meclise davet edildi. Yeni hükümetle anlaşamayarak tekrar Van’a geri döndü.
Yani Teşkilat-ı Mahsusa’nın faaliyet yılları olan 1911/1918 yıllarında Bediüzzaman, ya Şark’ta meşrutiyeti anlatıyor, ya Şam’da Müslüman dünyasının kurtuluş reçetelerini sunuyor; ya Birinci Dünya Savaşıyla harbe iştirak ediyor; ya da Rusya’da esaret hayatı yaşıyor.
Peki, öyleyse Teşkilat-ı Mahsusa ne alâka?
Dipnotlar:
1-Meryem Weld.Bediüzzaman Said Nursî Entelektüel Biyografisi. Etkileşim yay. Nesil Basım yay. Eylül-2011.s167. 2-age.s.167. 3-age.s.167. 4-age.s.178.