"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Komşularımızla dost olup el ele vereceğiz

Atilla YILMAZ
19 Eylül 2017, Salı
Rum, Ermeni, Yahudi bilumum azınlıklara tanınan haklar konusunda aşırı rahatsızlıklarını dile getiren Müslüman Kürt nüfusun Bediüzzaman’a soruları devam edecektir:

‘’ Sual: Ermeniler zimmîdirler, Ehl-i zimmet, zimmettarlarıyla nasıl müsavi olur?’’ 1 

Öyle ya onlar bizim zimmetimiz altında olan bir topluluk, bizim zimmetimiz altında olanlarla; onlara bu zimmet hakkını tanıyan bizler nasıl olur da eşit oluruz? Nasıl olur da bizimle aynı haklara sahip olurlar?

Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) zamandan beri İslam toplumlarında, gayr-i Müslimlerle Müslümanlar hep bir arada yaşamışlar ve İslam tarihi boyunca da bu böyle sürüp gelmiştir.

Dört Halife devrinde de durum aynıdır.

Bu karşılıklı soru cevaplardan  ve Bediüzzaman’ın da sık sık onlara İslam Dini’nden örnekler vermesinden de anlaşılmaktadır ki: Asr-ı Saadet’ten günümüze bir çok kavramın içi boşalmış ve dejenere olmuştur.

Öyleyse, Bediüzzaman’ın görevi dinin asliyetine uygun tarzda halka gösterilmesi ve bu doğrultuda amel etmelerinin hayata geçirilmesini sağlamaktır.

Peki zimmî ne demek?

Zimmî; Müslüman bir ülkede yaşayan gayr-ı Müslimlerin ödeyecekleri cizye (vergi) karşılığında serbestçe yaşamaları tüm haklarının devlet garantisi altında olması demektir. Bu uygulama dinin bir emridir. Şeriat böyle gerektirmektedir.

Şunu tekrar hatırlamakta fayda var:

Gayr-ı Müslimlerle bir arada yaşama kültürü İslamlara ait bir tarzdır. Ve Hz. Muhammed’den (asm) bu yana uygulanagelmiştir.

Zimmîler vergilerini verdikleri müddetçe dinî ve sosyal hayatlarını yaşamakta son derece özgürdür.  Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v); zimmîye zulüm ve haksızlık yapmayı, gücünün üstünde vergi almayı, rızası olmadan onun malına el koymayı yasaklamıştır.

Bu sebepten dolayı bütün tarih boyunca Müslüman toplumlar içerisinde yaşayan gayr-i müslim teba hayatiyetlerini ve varlıklarını sürdüregelmişlerdir.

Kendilerince haklı görülen bu suale Bediüzzaman enteresan bir cevap veriyor:

“Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde. Tamamen zimmetimize alamadık, bihakkın adalet-i şeriatı gösteremedik. Şeriat dairesinde, hukuklarını istibdâdın sünnet-i seyyiesiyle muhâfaza edemedik.’’ 2 

Ne demek bu?

Biz zimmettarlığımızı onlara şeriatın adalet anlayışı çerçevesinde tam manasıyla gösteremedik. Kendimizi dev aynasında görüyoruz. Bu ne büyüklenme böyle. Şayet biz onlara istibdatın kötülükleriyle değil de şeriatın adaletiyle muamele eylemiş olsaydık, durum hiç de böyle olmayacaktı.

Derken Bediüzzaman; yine Asr-ı Saadet uygulamasından ne kadar uzaklaştığımıza da işaret etmektedir.

Bu konuda ikna olan hemşerileri Bediüzzaman’a başka bir soru yöneltirler:

“Sual: Ermeniler bize düşmanlık edip, hile ve hıyanet ediyorlar. Nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz?

“Cevap: Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdadın zevaliyle dostluk hayat bulacak. Size bunu katiyyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vabestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhafaza ederek, dost elini uzatmaktır.’’ 3 

İnsanların fikir ve düşüncelerini serbestçe söylemekte ve hayata geçirmekteki en büyük engelin; tek adam rejimi, dayatma ve istibdat olduğu anlaşılmaktadır.

Aslında Bediüzzaman, Kürtlerle olan bu konuşmasını yazıya geçirmekle, sadece o günün şartlarındaki tarihi bir olguyu gündeme getirmemekte; aynı zamanda müthiş bir diplomasi dili kullanarak, ülkeyi yöneten idarecilere de hem azınlıklar konusunda, hem de uluslararası diyalog zeminlerinde kullanmamız gereken bir ders vermektedir. Bu ders bizim milletimizin hayatiyeti ve selameti açısından son derece önemlidir.

Ülkenizin selametini istiyorsanız, ülkenizde yaşayan farklı dinlerden ve farklı ırklardan insanlarla dost geçinmek zorundasınız. Onlara dostluk elinizi uzatın, ama zelil olacak bir şekilde değil, izzetli bir şekilde onlarla anlaşın ve dost olun.

Bu aynı zamanda uluslararası arenada da yapmamız gereken bir şeydir.

Bediüzzaman’ın konuşması devam edecektir.

Bir kavmin veya bir topluluğun hiçbir fert kalmamacasına yok olmasının mümkün olmadığını; Hiçbir topluluğu imha etmenin tarihten ve coğrafyadan silmenin mümkün olmadığını anlatan Bediüzzaman, Ermenilerle yüzyıllardır komşu olduğumuzu; komşuluğun da bir komşuluk hakkı olduğunu anlatarak bu insanlarla dost olmamız gerektiğini onlara anlatır.

Ve örnekler verir. Bu insanların çalışkanlığından, sanatkârlığından bahsederek onların örnek alınması gerektiğini vurgular.

Daha önceki zamanlarda bizim topraklarımızda yaşayıp da, bu gün dünyanın farklı coğrafyalarında zanaat ve sanayide ün yapmış Ermeni ustalar bir hayli fazladır. Bunlar sanayi ve teknikte kalkınmanın anahtarı olan şahsiyetler olmuşlar, onlardan maddi terakkide istifade temek gerekir. Hatta onları tekrar vatanımız olan Anadolu’nun inşa ve imarında terakkisinde istihdam etmenin yollarını aramamız gerekir.

Dünyanın en meşhur çeliğinin Şam’da üretildiği söylenir. Şimdilerde İsveç çeliğinin çok meşhur olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda da çelikle uğraşan Ermeni zanaatkârların Şamdan İsveçe gittiklerini de biliyoruz. Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi bu zanaatkar ustalar dünyanın dört bir tarafına yayılmışlar.

Bediüzzaman, Ermenilerin sanattaki maharetlerinin örnek alınmasını ve terakkiyi önemsemektedir.

Günümüz içinde kullanabileceğimiz çok önemli diplomasi dersleri veren Bediüzzaman’ın; esasen o gün Osmanlı Devletinde vahim sonuçlar doğurabilecek, büyük bir kalkışımın ve kargaşanın önüne geçme çabasında olduğu anlaşılmaktadır.

Son olarak Bediüzzaman’ın hemşerilerine söylediği şu sözü hiç hatırdan çıkarmamak gerekiyor:

“Komşularımızla( Ermeniler) dost olup el ele vereceğiz. Zira husumette (düşmanlık) fenalık var, husumete vaktimiz yoktur.’’ 4 

Doğudaki aşiretlerle Bediüzzaman arasında geçen; ‘Çok uluslu ve çok dinli bir toplumda saadet içerisinde yaşamanın formülü’nü ihtiva eden bu çok önemli konuya, akademisyenlerin ve diplomatların ilgi göstermeleri temennisiyle diyerek konuyu burada noktalayalım.

Dipnot:

1-Bediüzzaman Said Nursi. Münazarat. YAN. S.67.,

2-Age.s.67.,

3-Age.s.67.,

4-Bediüzzaman Said Nursi. Divan-ı Harb-i Örfi. YAN. S.23.

Okunma Sayısı: 1893
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • R.Kalyoncu

    19.9.2017 11:59:10

    Değerli Yazar dostumuz, önemli bir meseleyi ele almış. Makalede geçen, Bediüzzaman Hz.lerinin "... şu milletin saadeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vabestedir." beyanının hangi şartlarda ifade edildiğini ve o tarihten sonraki gelişmeleri de dikkate alarak analiz etmek daha doğru olur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı