"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Osmanlı’da cumhuriyetçiler

Atilla YILMAZ
31 Ekim 2015, Cumartesi
Dolayısıyla; Türkiye devleti Cumhuriyeti ilân ederken, ‘tek adam’ efsanesinden de zihinlerimizin arındırılması lâzım. Tek bir kişi kalktı, tek başına, kimse istemiyorken Cumhuriyeti ilân etti gibi bir algı oluşturulması fevkalâde yanlıştır.

Bizde cumhuriyeti ilk kullanan isim Ali Suavi’dir. Bediüzzaman’ın “müfrit âlimlerden” olarak vasıflandırdığı Ali Suavi.

19. Asır fikir tarihi içinde çok önemli bir yere sahip olan Suavi, modern birçok kavram ve düşünceyi ilk defa telâffuz eden, ilk defa tartışan ve Osmanlı fikir dünyasına taşıyan adamdır. 3  

Bizim bu gün demokrasiden anladığımız “halk yönetimi” Suavi’nin yazısında “Cumhuriyet” olarak geçer.4  

Osmanlı devletinin çöküşüne sebep olarak dinsizliği gösteren Suavi, Cumhuriyet döneminde; “laisizm prensiplerini ilk ortaya atan kişi”olarak selâmlanmıştır. “Cinslik dâvâsı” olarak nitelediği milliyetçiliğe karşılık, Türklerin dâvâsının “Müslümanlık dâvâsı” olduğunu söyleyen, Osmanlıla- rın Türklüğü tezine bile karşı çıkan aynı Suavi, yine Cumhuriyet döneminde “İlk Türkçü” olarak takdim edilmiştir. Aynı Suavi; Said Nursî tarafından “müfrit âlim” sıfatıyla, İslâm’ın büyük mütefekkirlerinden biri olarak benimsenmiştir. 5 Demokrasi kavramını doğrudan kullanan Ali Suavi’dir. Ulum’da yazdığı “Demokrasi: Hükümet-i halk, Müsavat” başlıklı yazıda  dili döndüğünce, demokrasi kavramını ve kuramını anlatır. 6  

Suavi’ye göre İslâm’ın ilk döneminde hükümetin şekli demokrasidir: “Yani, padişah, sultan, melik yok müsavat var idi” dedikten sonra İslâm’ın ilk döneminden “müsavat ve hürriyettir” çerçevesinde örnekler verir. 7  

Ali Suavi, Muhbir’de “Hükümet-i İslâmiye’nin Şûrâ üzerine tertip olunduğunu” söylüyor, İslâm hükümetlerinin zaafa düşmesinin sebebi meşveretin terk edilmesidir 8 diyordu.

Tanzimat yazarları tarafından Meşveret, Demokrasi; Şûrâ, Parlamento, (meclis) karşılığı olarak kullanılacaktır. Suavi ile çağdaş ve aynı gazetelerde yazan bir başka isim de Namık Kemal’dir. Meşveret usûlü için, çoğu İslâm’ın ilk döneminden getirilen şer’i delilleri sıralayan Kemal, açıklıkla istedikleri meşveret usûlünün Avrupa’daki meclis-i mebusan’ları takliden olacağını söylüyor: “İstediğimiz meclis-i şûrâyı ümmet bir nev’î bid’at imiş. Ne yapalım. Endülüs’te Melik Cevahir böyle bir meclis ilân ettiği zaman bid’at olduğunu düşünmedi miydi? Vapurlar da bid’at, almıyalım da, Yunan limon kayıkları Girid’i mi zaptetsin? İğneli tüfenkler de bid’at. Kullanmayalım da palikaryalar İstanbul’u mu alsın? Dünyada öyle bid’atler var ki, bid’at-ı hasene değil, bid’at-ı bedia denilse sezadır.’’ 9

Nazarî olarak İslâm, siyaseti de; yani toplumu kimin yöneteceğini, yönetenlerin yetkilerini, yönetilenlerin haklarını da ihtiva eder. Nazarî olarak derken, İslâm’ın on dört asır boyunca oluşan geleneğinin, nazarî tezlere pek uymaya  içinde şekillenmesini kastediyoruz. İslâm tarihi boyunca siyasî iktidarlar de facto teşekkül etmiştir. Şer’i açıdan bir meşrûlaştırma ameliyesine uğramalarına rağmen, bu iktidarlar İslâm toplumlarında fiilî bir laikleşme getirmişlerdir. 10  

Görüldüğü üzere, meclis-i mebusan, demokrasi ve cumhuriyet tartışmaları Tanzimat dönemi ile birlikte tartışılmaya; istibdat eleştirilmeye ve İslâmî bulunmamaya başlandı.

CUMHURİYETİ TEK ADAM İLÂN ETMEDİ

Dolayısıyla; Türkiye Cumhuriyeti ilân ederken, “tek adam” efsanesinden de zihinlerimizin arındırılması lâzım. Tek bir kişi kalktı, tek başına, kimse istemiyorken Cumhuriyeti ilân etti gibi bir algı oluşturulması fevkalâde yanlıştır. Resmî görüşün toplumun beynine okul sıralarından başlayarak resmî törenler dahil bütün protokollü toplantılarda Cumhuriyeti, sanki yoktan var edilmiş bir yönetim biçimi, sanki herkes karşıymış da sadece, M. Kemal’in emri ve iradesiyle ortaya konmuş bir yönetim biçimi şeklinde anlatımlarından kaynaklanan yanlış anlayışlarında insanımızın kafasından arındırılması gerekir. Zira 1921’in birinci meclisinde cumhuriyet tartışılmaya devam etti. 

1921 meclisinin kararıyla anayasanın birinci maddesinde: “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ifadesi yer aldı. Ve Cumhuriyetin ilânıyla ilgili, mebusların isim sıralamasında M. Kemal ismi 79. sırada yazıldı. Yani Cumhuriyet, topyekûn meclisteki milletvekillerince kabul edilen bir yönetim biçimidir ve taa uzun yıllar öncesinden düşünülmüş tartışılmış, kökleri Tanzimat’a kadar uzan bir çizgiye sahiptir.

TANZİMATTAN MEŞRÛTİYETE CUMHURİYET FİKRİ

Özet olarak toparlayacak olursak:

Tanzimattan meşrûtiyete geçişte, “Yeni Osmanlılar’’ın etkisi oldukça fazla olmuştur. Bunların temsilcileri N. Kemal, Ali Suavi, Şinasi, Ziya Paşa’dır. Çıkardıkları gazete ve dergilerde vatan sevgisi, millet, hürriyet konularını işlediler. Batı’nın siyasî sistemini Osmanlıya uyarlamak istediler ve bunu açıktan  dillendirdiler. Meşrûtiyeti savundular. Bu sebepten de hep sürgün yediler. Olumsuz şartlar altında yazı hayatlarını devam ettirdiler.

N. Kemal, meşrûtiyeti savunurken İslâm’daki meşveret sistemine vurgu yaptı ve meşrûtiyetin İslâmiyet’e aykırı olmadığını, Kur’ân’da meşveretin emredildiğini söyledi.

Cumhuriyetin de İslâm’ın özünde var olduğu söylenirken de ‘meşveret’ üzerinden savunma yapıldı.

Cumhuriyet fikrini en net savunan ve dillendiren Ali Suavi olmuştur. 

Ali Suavi: “Kanun yapma kuvveti Allah’tan geliyor; bu kanunu bir kişi yaparsa monarşi, bir gurup yaparsa oligarşi, toplumun tamamı yaparsa Cumhuriyet olur” dedi. Ve “İslâm Cumhuriyeti” fikrini ortaya attı. Bunların karşısında Cumhuriyet tartışmalarında karşı fikirler de vardı: Vakanüvis Ahmet Asım Efendi, cumhuriyetin gâvur icadı olduğunu ve gâvura taraftar olmak manasına geldiğini savundu. Bu fikirlere karşılık cumhuriyeti savunanlar, İslâm’daki “meşveret’’ kavramı üzerinden cumhuriyeti savundular.

İTC 22 Temmuz’da padişaha bir telgraf gönderdi. Meclis-i Mebusanı açmaz, kanun-i esasiyi ilân etmezse, cemiyetin fiilî olarak bunu gerçekleştireceğini söyledi.

Padişahın daha cevabı gelmeden, Enver, Niyazi ve Eyüp Sabri gibi genç subaylar dağa çıkarak isyan ettiler. Enver Paşa gibi dindar bir ismin, halifeye karşı bir davranış içinde olması beklenen bir durum değildi.11 

Sultan Abdülhamid bu baskılardan sonra II. Meşrûtiyeti ilân etti. Kanun-i Esasi tekrar yürürlüğe girdi. 1910 meclisinde cumhuriyetin tartışıldığını görüyoruz. 1918’den itibaren, İslâm coğrafyasında kurulan cumhuriyetlere rastlıyoruz. Kafkaslarda, Azerbaycan’da, Kırgız’da vs. cumhuriyete geçildi.

Yani dememiz odur ki; Cumhuriyet fikri Osmanlı aydınında yeni bir fikir değildir. Tanzimat’a kadar uzanan bir öyküsü vardır. Cumhuriyeti tek adamın ilân ettiğine beyinleri zorlamak; Meşrûtiyetin ilânında emeği olan N. Kemal’lere, Ali Suavi’lere. Ziya Paşa’lara, ve meşrûtiyeti Şeriat adına alkışlayan Bediüzzaman Said Nursî’lere haksızlık olur.

Tekrar konumuza dönersek:

Şehbenderzade Ahmed Hilmi’nin aşağıdaki değerlendirmesi temsil gücü yüksek bir metin olarak görülebilir. “Biz istibdat dedikçe, hatırımıza yalnız Abdülhamid-i Sani’nin rub asırlık (çeyrek asırlık) saltanatı geliyor. Halbuki Emeviye’nin galebesiyle beraber, yani bin bu kadar senedir, Müslümanlar, pek kısa ve az müstesnasıyla hep istibdat ile idare edilmişlerdir.’’12  

Bunlar Tanzimatın üç ismi; Ali Suavi, Namık Kemal, Ziya Paşa Avrupa’ya kaçak gittiler Paris’te buluştular. Gazete çıkardılar. Hürriyetten vatan sevgisinden bahseden yazılar yazdılar. Meclisten, meşveretten, demokrasiden bahseden makaleler kitaplar yazdılar. Meşrûtiyetin İslâm’la bağdaştığını işlediler. Bazen sürgün, bazen vurgun yediler.

Bu harekete daha sonra başka âlimler ve düşünürler de iştirak ettiler. Meşrûtiyet idaresi kıyasıya tartışıldı. Hem Avrupa’nın, hem de yazar çizerlerin saray üzerinde bir baskıları oluştu. Ve Sultan Abdülhamid tarafından Meşrûtiyet ilân edildi. Bir İslâm toprağında ilk kez bir anayasa (Kanun-i Esasi) ihdas edilmiş oldu.

Dipnotlar:

3) Siyasî ideoloji olarak İslâmcılığın doğuşu. Mümtaz’er Türköne. İletişim yay. Ekim-1994- İst. s. 93.
4) Age. s. 113.
5) Age. s. 94.
6) Age. s. 113.
7) Age. s.113.
8) Age. s. 108.
9) Age. s. 110.
10) Age. s. 19.
11) Cumhuriyet ve laiklik. Toktamış Ateş. Sarmal yay. 1994.
12) İslâmcıların siyasî görüşleri. 1. Hilafet ve Meşrûtiyet. İsmail Kara. Dergah yay. İst- 2001. s. 126.

Okunma Sayısı: 4689
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • R.Kalyoncu

    31.10.2015 13:53:39

    Makale ana fikir olarak doğru olsa da, iki önemli noktada yanlış izlenim vermektedir. Birincisi; Osmanlı aydınlarının çoğunlukla Cumhuriyetçi olduğu fikri doğru değildir. Mesela, N.Kemal hürriyetçidir. Fakat cumhuriyetin Osmanlıda uygulanmasının mümkün olmadığı kanaatindedir. Kısacası, cumhuriyetçi değil meşrutiyetçidir ve çoğu aydınlar gibi, Osmanlı Hanedanlığının devamından yanadır. Asıl cumhuriyetçi fikirlere sahip ve hanedanlığa karşı olan ve bu radikal fikirleri sebebiyle diğer Tanzimatçılar tarafından dışlanan Mithat Paşa'dan ise makalede bahsedilmemektedir. İkinci husus; Cumhuriyetin ilanının sanki çoğunluk tarafından düşünüldüğü, planlandığı ve tasvip gördüğü gibi bir hava verilmiştir. Gerçek tam tersidir. Cumhuriyetin ilanı aceleyle oldubitti’ye getirilerek yapılmıştır. Öyle ki, o tarihte Trabzon’da bulunan K. Karabekir’in bile bu karardan haberi yoktur. Gerçekte, halkın ve mebusların çoğunluğu meşru idareyi temsil eden Hanedanlığın ve Hilafetin devamından yana idi..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı