"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Said Nursî’yi korkutan neydi?

Atilla YILMAZ
27 Kasım 2018, Salı
Said Nursî, 1907 senesinde İstanbul’a ayak bastığında yirmi dokuzlu yaşlardaydı.

Şarktaki problemleri ve çözüm tekliflerini dönemin hükümdarı Sultan Abdulhamid’e sunabilmenin telaşı içerisindeydi.

Bu yıllar, Sultan Abulhamid’in kurduğu hafiye teşkilatının, ülke yönetiminde oldukça etkin olduğu yıllardı.

Bediüzzaman’ı, o dönemin İstanbul şartlarına göre garip karşılanan giyim kuşamından dolayı, tarassut altında tutan hafiyelerin Saraya jurnallemesi söz konusuydu.

Meşrutiyet sonrası 31 Mart’ta çıkan olaylar sebebiyle, mahkemeye sevk edilen Bediüzzaman; muhbirlerden, hafiyelerden bahsederken oldukça muzdariptir.

“O dönemde Abdulhamid’in hafiye teşkilatı gibi İttihatçıların da hafiyeleri vardı. Siyasî tarafgirlik ve komitacılık ruhuyla hareket eden bu hafiyeler birçok kişi gibi Bediüzzaman’ı da haksız yere jurnallemişlerdir. Bediüzzaman, bu ihbar ve jurnaller neticesinde Divan-ı Harp Mahkemesine çıkarılmıştır.’’ 1

Bediüzzaman, Divan-ı Harp’te yaptığı savunmasında der ki:

“Şimdiki hafiyeler eskisinden beterdirler. Bunların sadakatine nasıl itimat olunur? Adalet onların sözlerine nasıl bina olunur?’’2

Bu bize şunu gösteriyor: 

Hafiyelerden, muhbirlerden çekmiş bir zat-ı muhterem, yıllar sonra birileri tarafından hafiye ve casusluk teşkilatında görev almış gibi göstermeye çalışılır. Bu, şayet bir cehaletin değilse, kesinlikle bir kast-ı mahsusun eseri olsa gerektir.

Sadece padişahlık döneminde değil; ilerleyen yıllarda kurulacak olan Cumhuriyet döneminde de hafiyeler, muhbirler, casuslar, Said Nursî’nin yakasını bırakmamıştır.3 Bediüzzaman, Cumhuriyet döneminde, ‘34 lü yıllarda Barla’da yaşadığı bir hadiseden şöyle bahsedecektir:

“Sual ediyorsunuz ki: Cami-i şerifinize, Cuma gecesinde sebepsiz olarak, mübarek bir misafirin gelmesiyle, tecavüz edilmiş. Bu hadisenin mahiyeti nedir? Neden sana ilişiyorlar?”

“Bazıları yılanlık ediyor, bazıları köpeklik ediyor. Böyle mübarek bir gecede, mübarek bir misafirin, mübarek bir duada iken, hafiyelik edip, güya cinayet yapıyormuşuz gibi ihbar eden..’’ derken de hafiyelere karşı tavrını net olarak ortaya koymaktadır.

Yine Bediüzzaman, Selahaddin ismindeki bir talebesinin, Ankara’ya bir vazife ile gidişinden bahsederken:

“Bu gün, beş ay, Ankara’ya bir vazife ile gitmek için buraya geldi. (Selahaddin’den bahsediyor.) Bir hafiye onu takip edip o da arkasından girdi. Ben o casusa- Selahaddin kalktıktan sonra- dedim ki:’’4 

Bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi bir takım yerlere çalışan, haber bilgi toplayan kişiler Bediüzzaman’ın literatüründe bazen zebani, bazen casus, bazen muhbir, bazen da hafiye olarak zikredilmektedir.

Bu hafiyelerin, muhbirlerin, Bediüzzaman üzerindeki takibatları o kadar dayanılmaz olmuştur ki:

“Padişahın tahakkümünü kaldıramadığı halde (kendisi için diyor) garazkâr bir hafiyenin veya adi bir polisin tahakkümü altında azap vermekten ise idam edilmesini daha evla görmektedir.’’5

 Gelelim Said Nursî’yi korkutan duruma:

“İnsanda, ekseriyet itibarıyla hubb u cah denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk ve şan ü şeref denilen riyakârâne, halklara görünmek… ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’i, küllî arzu vardır. İnsanların da en zayıf damarıdır…Kardeşlerim hakkında en ziyade korktuğum, bunların bu zayıf damarından ehl-i ilhadın istifade etmek ihtimalidir. Bu hal beni çok düşündürüyor… O biçareler, ‘kalbimiz üstad ile beraberdir’ fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler. Halbuki ehl-i ilhadın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerek hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi’’6 ‘nden bahseden Said Nursî; talebelerini; ehl i dünyanın ve ilhad ehlinin hafiye olarak kullanmaları ihtimaline karşı şiddetle ikaz etmektedir.

Talebelerini bu tür oluşumlardan uzak tutma konusunda azami derecede hassasiyet gösteren Said Nursî’yi; bir takım gizli teşkilatlarla ilişkilendirmek kesinlikle söz konusu olamaz.

Haftaya aynı konuya devam etmek temennisiyle.

Dipnotlar:

1- Atilla Yılmaz. Tarihi açıdan Bediüzzaman Said Nursi’nin Divan-ı Harb-i Örfi Savunması.YAN.s.54

2- Bediüzzman Said Nursi. Münazarat. YAN. s.21

3- Bediüzzaman Said Nursi.Mektubat.YAN.s.345

4- Bediüzzaman Said Nursi.Beyanat ve Tenvirler.YAN. s.151

5- Bediüzzaman Said Nursi.Tarihçe-i hayat. YAN. s.228

6- Bediüzzaman Said Nursi.Hizmet rehberi.YAN.s.173

Okunma Sayısı: 10061
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Yavuz demirel

    27.11.2018 17:53:01

    Hocam konu biraz kapalı kalmış.Bediüzzaman'ı korkutan şeyi anladıkta olay ne idi?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı