"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyasal İslam anlayışı saltanatla başladı

Atilla YILMAZ
06 Mayıs 2015, Çarşamba
Siyasal İslâm; İktidara hâkim olup tabana, kanun ve otorite gücüyle hükmetmenin ve dinî kuralları uygulamanın adıdır. Tarihî süreç içerisinde ele alındığında bu hareketin başlangıç noktasının Emeviler’e kadar uzandığını müşahede etmekteyiz.

Evrensel olan İslâm’ın, bir toplulukta veya bir coğrafî bölgede veya bir devlette yönetim erkini ele geçirerek, dinî kuralları topluma dayatmasına Siyasal İslâm diyoruz.

Tepeye hâkim olup tabana, kanun ve otorite gücüyle hükmetmenin ve dinî kuralları uygulamanın adıdır; Siyasal İslâm.

Fert yerine toplumu önceleyen bu anlayış,  İslâm coğrafyasında yeni bir olgu değildir. Ancak, günümüz dünyasında sansanyonel olaylara imza atan bu anlayış; Fransız devriminden sonra kendini gösteren ve ilerleyen süreç içerisinde aşamalı olarak format değiştirerek, özellikle Ortadoğu ülkelerinde kendini gösteren bir hareket olmuştur.

Tarihî süreç içerisinde ele alındığında bu hareketin başlangıç noktasının Emeviler’e kadar uzandığını müşahede etmekteyiz.

Siyasal İslâm konusunda doğru, anlaşılır ve gerçekçi hükümler ortaya koyabilmek için, meseleyi “Asr-ı Saadet ve Sonrası” olarak ele almakta fayda mülâhaza ediyoruz.

Bu konuda Bediüzzaman Said Nursî’den yapacağımız şu alıntıyı önemsiyorum:

“Nasıl ki, çarşıda mevsimlere göre birer meta mergup oluyor, vakit be vakit birer mal revaç buluyor. Öyle de, âlem meşherinde, içtimaiyat-ı insaniye ve medeniyet-i beşeriye çarşısında her asırda, birer meta, mergup olup revaç buluyor, suk’unda, yani çarşısında teşhir ediliyor; rağbetler ona celp oluyor, nazarlar ona teveccüh ediyor, fikirler ona müncezip oluyor. Meselâ, şu zamanda siyaset metaı ve hayat-ı dünyevîyenin temini ve felsefenin revaçları gibi.

Ve selef-i Salihin asrında ve o zaman çarşısında en mergup meta, Hâlık-ı Semavat ve Arzın marziyatlarını ve bizden arzularını, kelâmından istinbat etmek ve nur-u nübüvvet ve Kur’ân ile, kapatılamayacak derecede açılan ahiret âlemindeki saadet-i ebediyeyi kazandırmak vesailini elde etmek.

İşte, o zamanda zihinler, kalpler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle yerler ve gökler Rabbinin marziyatını anlamaya müteveccih olduğundan, içtimaîyat-ı beşeriyenin sohbetleri, muhavereleri, vukuatları, ahvalleri ona bakıyordu.’’1 

Asr-ı Saadet ve Halifeler dönemini böyle tasvir eden Bediüzzaman; Emevilerle birlikte farklı bir anlayış ve yapılanmanın başladığını şu ifadeleriyle açıklamaktadır:

“Amma Hazret-i İmam-ı Ali’nin Vak’a-i Sıffin’de Hz. Muaviye’nin taraftarlarıyla muharebesi ise, hilâfet ve saltanatın muharebesidir. Yani, Hz. İmam-ı Ali, ahkâm-ı dinî ve hakaik-i İslâmiyeyi ve ahireti esas tutup, saltanatın bir kısım kanunlarını ve siyasetin merhametsiz mukteziyatlarını onlara feda ediyordu. Hz. Muaviye ve taraftarları ise, hayat-ı içtimaîye-i İslâmiyeyi saltanat siyasetleriyle takviye etmek için, azimeti bırakıp ruhsatı iltizam ettiler, siyaset âleminde kendilerini mecbur zannedip ruhsatı tercih ettiler, hataya düştüler.’’2 

Diyen Said Nursî, az önce zikrettiğimiz Asr-ı Saadet tablosundan farklı bir anlayışın Emevilerle ortaya çıktığını da ifade etmiş oluyor.

Bu ifadelerden yola çıkarak, İslâm’ın siyasallaşmasının Emevilerle başladığını gözlemlemekteyiz. Hilâfetin saltanata dönüşmesiyle Siyasal İslâm başlamıştır. Ve çok uzun bir süre asırlar boyu bu gelenek, İslâm coğrafyalarında hükmünü devam ettirmiştir.

Yalnız bir şeyi gözden uzak tutmamakta fayda var. O da, yüzyıllar boyunca İslâm toplulukları moderniteden uzak oldukları için, bu yapı gerek İslâm toplumlarında, gerekse hariçteki topluluklarda kana bulanmamıştı.

Fransız devriminden sonra İslâm topluluklarını sarsan bir fikir ve kültür yozlaşması Siyasal İslâm anlayışına şiddete dayalı çözüm yollarını aralamıştır.

Asr-ı Saadet sonrası Saltanat döneminin başlamasıyla ilgili:

“Muaviye, kendisinden sonra yerine geçecek kimseyi belirleyerek yani oğlu Yezid’i veliaht tayin ederek, Müslümanların tarihinde veliahdlık sistemini tesis edip yerleştiren, böylece devleti bir hanedanlık sistemine dönüştüren ilk kimse olmuştur.’’3

Bu noktada Hilâfetin Saltanata dönüşmesindeki gelişmelere kısaca bakmakta fayda var.

“Hz. Ali halife olunca, Muaviye’nin yerine Sehl b. Huneyf’i Şam valiliğine tayin etmişti. Hicri 36 senede Sehl b. Huneyf valiliği Muaviye’den devralmak için Şam’a hareket etti.

Şam’ın yeni valisi Sehl, Tebuk’ta Muaviye’ye bağlı askerlerle karşılaştı. Sehl, Şam’ın yeni valisi olduğunu söylediyse de, Muaviye’nin askerleri ancak Hz. Osman’ın tayin ettiği bir valiyi tanıdıklarını, dolayısıyla kendisi için geri dönmesi gerektiği yollu tehditler savurunca; oralarda hiçbir siyasî otoratiye sahip olmayan Sehl b. Huneyf, selâmeti Medine’ye geri dönmekte buldu. Bundan sonra da Hz. Ali’nin tayin ettiği hiçbir vali, Şam’a giremedi.’’4

Hz. Ali’nin otoritesini tanımayan Hz. Muaviye daha sonra gelişen olaylar sonucunda onunla Sıffin’de savaşacaktır.

Hz. Muaviye ile birlikte Saltanata dönüşen İslâmî idare tarzında Asr-ı Saadet’ten farklı bir uygulamanın idareye hâkim olduğunu görmekteyiz.

“Emeviler, bir parça fikr-i milliyeti siyasetlerine karıştırdıkları için, hem âlem-i İslâmı küstürdüler, hem de çok felâketler çektiler.’’5 diyen Bediüzzaman; Emevilerin saltanatlarında ve yönetim anlayışlarındaki olumsuzlukları şu sözleriyle dile getirmektedir:

“Emeviler saltanatında, merhametsiz gadre sebebiyet verecek üç esas vardı:

Birincisi: Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan, ‘Hükümetin selameti ve asayişin devamı için eşhas feda edilir.’

İkincisi: Onların saltanatı unsuriyet ve milliyete istinat ettiği için, milliyetin gaddarane bir düsturu olan, ‘ Milletin selâmeti için herşey feda edilir.’

Üçüncüsü: Emevilerin Haşimilere karşı ananesindeki rekabet damarı, Yezid gibi bazılarında bulunduğu için, şefkatsiz bir gadre kabiliyet göstermişti.

Dördüncü bir sebep de, Hazret-i Hüseyin’in taraftarlarında bulunuyordu ki, Emevilerin, Arap milliyetini esas tutup sair milletlerin efradına ‘memalik’ tabir ederek köle nazarıyla bakmaları ve gurur-u milliyelerini kırmaları yüzünden, milel-i saire Hazret-i Hüseyin’in cemaatine intikamkârane ve müşevveş bir niyetle iltihak ettiklerinden, Emevilerin sasbiyet-i milliyelerine fazla dokunmuş, gayet gaddarane ve merhametsizcesine, meşhur faciaya sebebiyet vermişlerdir.’’6

Bütün bu anlatılanlar bize Siyasal İslâm anlayışının saltanatla birlikte başladığını göstermektedir.

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman Said Nursî. Sözler. s. 442.
2- Bediüzzaman Said Nursî. Mektubat. s. 57.
3- Emeviler. Dr. İrfan Aycan Dr. İbrahim Sarıçam. Türkiye Diyanet Vakfı Yay. S. 11. Ank- 1993.
4- Hilâfetten Saltanata Emeviler Dönemi, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma. Doğan Ofset. İst-1991. s. 20-21.
5- Bediüzzaman Said Nursî. Mektubat. s. 311.
6- Mektubat. s. 59.

Okunma Sayısı: 3720
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdulbaki Saraylı

    6.5.2015 22:06:19

    Siyasal İslam'ın tarifi buysa, bu AKP'ye, ya da AKP bana uymuyor. Demek ki AKP, Üstad'ın tarif ettiği partilerden Millet Partisi'nin bir versiyonu gibi. Zira bunlar, bırakınız dinin kurallarını hayata geçirmeği, bir çok kurallarını rencide ediyorlar..

  • vefa umurca

    6.5.2015 10:29:11

    Evet, çok önemli tüm Müslümanların okuması lazım ki, kendilerini nerede gördükleri ortaya çıksın. buyurun doğrular ve yanlışlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı