Bundan dört beş sene öncesi, Adana ‘da düzenlenen ‘Bediüzzaman’ı anma toplantısına iştirak etmiş, program dahilinde bir de şiir okumuştuk.
Salonda iğne atacak yer yoktu, adeta tıklım tıklımdı. Üst katlarda bayanlar, alt salonda erkek izleyiciler vardı.
Soğuk bir Mart gününde sıcak bir ortam hakimdi salona.
Programda sahne sırası bana gelmişti. Abdurrahman Koçak’ın anonsunu müteakip ‘Denizli Zindanları’ isimli şiirimizi okumuştuk:
‘Denizliye yar geliyor
Bir ulu serdar geliyor
Yüz yirmi altı yiğidime
Mahpushane dar geliyor’ diye başlayan şiirin ilerleyen bölümlerinde;
“Hain bir el yöneldi Said’in hücresine
“Tarihin en hunhar suikastı gerçekleşti
“Bu hapishane köşesinde
“Eskisinden dokuz kat katmerli bir zehir bekliyor Said’i
“Yemeğin içerisinde.
“Altmış beş yaşındaydı zehiri fark ettiğinde
“Ellerinde titreme dudaklarında morarma başladı…
“Kırk dereceye yükselen ateşle zaif vücudu haşlandı.
“Gardiyaaan. Gardiyan aç kapıyı
“Üstada bişeyler oldu.’’
Dizelerini okurken salonda heyecan doruk noktasına yükseliyor, bir çok kişi gözyaşlarını tutamıyordu.
Muhteşem bir programın ardından memleketimize avdet etmiştik.
Aradan birkaç sene geçmişti. Kamudaki görev yerimde, çalışma ofisimde otururken; kapı çaldı ve otuz beşli yaşlarda sivil giyimli bir şahıs içeri girdi.
Selam verdi, dedi ki;
“Koridordan geçerken kapıda Şube Müdürü Atilla Yılmaz yazısını gördüm. Ne kadar sevindim bilseniz. Ben bir daha bu şahsı görebilir miyim Allah’ım diye dua ediyordum.” dedi.
Heyecanlı ve sevinçli bir hali vardı. Hoşbeşten sonra; bu ilgi ve bu heyecan nereden geliyordu? Anlatmaya başladı:
‘’Adana’da, sizin şiir okuduğunuz salonda yapılacak olan programı, izlemek ve kayda almak için görevliydim. Bediüzzaman ismini hiç duymamıştım. İlk defa sizin şiirinizle tanıdım Bediüzzaman’ı. Ve siz şiirde onu anlatırken ilk defa duyduğum Bediüzzaman için gözyaşlarımı tutamadım. Beni ağlattınız. Sizinle Bediüzzaman’ı tanıdım. Programdan sonra, Allah’ım bu şiir okuyan şahsı bir daha görüp, onunla tanışabilsem diye dua ettim. Sizin Bediüzzaman’ı şiirle tanıtmanıza hayran kaldım. Bir vesileyle geldiğim burada, koridordan geçerken sizin adınızı gördüm. İnanamadım’’ dedi.
Muhabbet uzadı, çaylar içildi. Dostluklar pekişti. Dualarda gönüller birleşti.
Anlaşılan; Bediüzzaman’ı duyurma adına yapılan hiçbir çaba, hiçbir eser, hiçbir emek boşuna değil ve boşa gitmiyor.
Nerede, ne zaman, hangi gönüllerde, hangi yüreklerde karşılık bulduğunu bilemezsiniz.