"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yeni Osmanlıcılık ve gerçekler

Ayşe NUR
05 Ekim 2015, Pazartesi
Toptancı bir yaklaşımımız var millet olarak.

Sevdik mi tam severiz, sildik mi “bir kalemde’’..

Her ne kadar “El hubb-u fillah, el buğz-i fillah’’ desek de, kişisel değerlendirmeler kılıf bulur ifadelerde..

Güzel iş yapan “bizim cenah’’da değilse, burunlar hafifçe kıvrılır, hata yapan, kusurlu “bizden’’se, kırk türlü bahaneler itinayla bulunur.

Son zamanlarda bir “Osmanlı’’ söylemidir gidiyor. Ecdad-ı Osmanlı, Evlâd-ı Fatihan namları; günlük hayatımızda biraz değişerek kâh bir kebapçı ismi olarak çıkıyor; kâh tesettür butik ünvanı yahut Twitter-Facebook hesaplarının vazgeçilmez medar-ı iftiharı..

Osmanlı mirasının en temel ve muazzez parçasıdır ismi ve ünvanı. Hayırlı evlât bu mirasın ruhunu yaşar ve yaşatır. İçini boşaltmaz meselâ.

Osmanlı; tabelâ isimlerinde, profillerde, spor kulüplerinde, vizyonsuz eğitimsiz derneklerde sıradanlaşacak bir ruh değildir.

İ’la-i Kelimetullah’ın adımıdır Osmanlı. Vakar, edep, hakkaniyet ve adaletin bir yönüyle tecelli noktasıdır.

“Osmanlı kadını’’ deyimi vardır misal;

Fazilet ve hamiyet seciyesi olmuş, iktisat ve İslâmî düsturlarla yoğrulmuş, iman kuvvetini hak bilmiş şefkat kahramanlarıdır. Oysa son yüzyılda karikatürize edilmiş, erkeğinin bir metre arkasında yürüyen Osmanlı kadınının gayesi başkadır.

Olur da saadet yuvası yara almış dul bir hanım, yahut evlenmeye zaman ve fırsat bulamamış hemcinsleri için kocayla yanyana yürümek, bir de üstüne koluna girmek “adab-ı muaşeret’’e münafi sayılmış, ince bir nezaket örneği sergilenmişti aslında.

Adap ve edeple, Efendimiz’in (asm) 63 yaşında vefat etmesine dikkat çekilir, 63 yaşını geçen büyüklerimiz bu durumu “haddi aştık’’ diye ifade ederdi. Osmanlı ilimle imanın, akıl ve kalbin imtizacının bir tezahürüydü.

‘’İslâmın bin yıldır bayraktarlığını yapan millet’’ vasfıyla Osmanlıyı tavsif eden Bediüzzaman Hazretlerinin en büyük projelerinden olan “İttihad-ı İslâm’’ dâvâsı, Yavuz Sultan Selim Han’ın ömrünü vakfettiği hedef olmuş;

“Milletimde ihtilaf-u tefrika endişesi,

Kuşe-i kabrimde bikarar eyler beni,’’ beyti dâvâsına ayna oluyordu..

Hayrettir ki bugün ecdad ile aramızda belki de son bağlardan olan “dil ve anlatım’’ Risale-i Nurlarda kendini bulmuşken, ehl-i dalâletten sonra bu eserler en büyük muarız olarak karşılarında; kendilerini “Ecdad-ı Osmanlı’’ diye tesmiye eden mirasyedi güruhu buluyordu.

İnsanın atasını, soyunu, mirasını iyi tanıması lâzım; meğer ki sahip çıkacak. Osmanlıda kefen; mugalata malzemesi değil, başta sarık niyetine taşınan, ölüme ve hesaplaşmaya her an hazır olmanın ciddiyet ve vakarıyla yoğrulmuş nefs muhasebesiydi.

Elini kestirdiği Rum mimar tarafından mahkemeye verilen Fatih Sultan Mehmed’dir Osmanlı. Huzuruna getirtip, adalet ve hakkaniyetle yargılama sonucu hadis ile övülmüş Cihan Sultanı’na kısas cezası veren kadıdır Osmanlı.

“Hakikî imanı elde eden adam kâinata meydan okur!’’ diyen Bediüzzaman’ın asırlar sonrasında manen alkışladığı Osmanlı. Cihanın kudretli devletlerine Allah namına meydan okurken, tebaasının karşısında “Gururlanma Padişahım senden büyük Allah var!’’ ikazlarıyla nefis ve eneyi yere çalmaktı.

Hasılı kuru gürültü değil; adalet-hukuk ve emniyetin temel olduğu, vizyon sahibi, liyakat sahibi “ehil’’ lerin ittihad ve ittifakla i’la-yı kelimetullah seferiydi Osmanlı. Şehr-i Kebap, Keyf-i tatil, Kubbe-i aşk Osmanlı ruhunu günümüzde yaşatmak değil, olsa olsa görgüsüzlük, cehalet ve zevksizlik örneğinin en müstesna örnekleri olabilir.

Bugün Osmanlı mirasına sahip çıkılacaksa; cehalet, taassub, ihtilâf  ve adavete muhabbetle mücadele temel çıkış noktası olmalıdır. 

“Her bir Osmanlı i’la-yı şevket-i İslâmiyyeye mükellef ve her bir mü’min i’la-yı kelimetullaha muvazzaftır (vazifelidir). Ve bu zamanda İ’la’nın en büyük sebebi maddeten terakki olduğundan ve terakkinin en müthiş düşmanı olan “cehalet’’ “zaruret’’ ve “ihtilaf’’a seyfu’l marifet (ilim kılıcı, tahsil-eğitim) ve say’i insanî (çalışma, gayret) ve ittihad ile din namına ittihad edeceğiz.

Amma a’da-i harici (dış düşmanlar-mihraklar) medeni olduklarından, fikren galebe çalmak (üstün gelmek) lâzımdır.’’1

Bediüzzaman Hazretlerinin kısa lâkin vurucu şu tesbitleri, Osmanlı mirasını ve ruhunu devam ettirmek, terakki ettirmek için tek reçetedir. Bugünün anlayışında ittihad ki –mevcut da bozulmuş- ihtilâf ise her mü’min topluluğun omuz başında adeta nöbette. Acil bir toparlanma evresi elzemdir artık. Ötekileştirme, tekfir etme, sui zan, iftira ve gıybet bu ümmetin mahvına sebebiyet verir.

Osmanlı ruhu tabelâlarda değil; adalet de, insaf ve hakkaniyette, ilim ve gayrette, meşveret ve hüsn-ü zanda yer bulur ancak. Aksi takdirde; Osmanlıyı ancak hayali tv dizilerinde yaşarsınız.

“Doğrusu insanın çalıştığından başkası kendinin değildir.’’ 2

Ve son söz: Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez..

Dipnotlar:

1- Asar-ı Bediyye, s. 375.
2- Necm Sûresi, 39.

Okunma Sayısı: 2156
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Tekin ŞAHİN

    6.10.2015 17:28:25

    Tebrik ediyorum. Hatırlatılması gereken - özellikle bu dönemde- önemli noktalara dikkat çekmişsiniz. Teşekkür ederim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı